23 Temmuz 2015 Perşembe





Hayattaki en önemli iki kelime

On sene sonra karşımda duruyordu saçları dökülmüş, göbeklenmiş, eskiden gözlerinin içi gülen adam yoktu karşımda.
“Hoş geldin”
“Hoşbuduk”
Kapıdan içeri girdi on sene önce öğrenci evimize gizli gizli girer gibi fark ettim tedirginliğini
“rahat ol bu şehirde giren çıkana bakmıyorlar hatta çoğu insan benim burda yaşadığımdan bile habersiz artı görseler bile sormaya cesaret edemezler eskidendi o”
“ne bilim eskiden kalma bir alışkanlık sanırım”
Geçti oturdu salonumun en sevdiğim köşesine her zaman orda hayal etmiştim O nu zaten. On sene boyunca eğer bir gün gelirse nereye otururdu, evimi beğenir miydi, kahve içer miydi eskisi gibi az şekerli ya da sigara, hep bunları merak etmiştim.
“evin çok güzelmiş sen bayağı ev kurmuşsun ben hiç böyle hayal etmemiştim aslında ama her zaman ki gibi çok zevkli döşemişsin”
Sadece O’nun anlayabileceği bir gülücük attım iltifatına karşılık olarak. 
“Sağol biliyorsun evin sıcak olması önemli; bir evi ev yapan yırtılmış koltuk kılıfı, eskimiş yemek masası ve kullanılmış halıların eve kattığı yaşanmışlık havası yeni eşyalar eve alışana kadar öle cillop gibi ortada durması beni hala mobilyacıdaymış gibi hissettirir. Onun antikacıların ayrı bir severim bilirsin”
“Bilirim bilmem mi çukurcumayı az arşınlamadık sayende her bir kahve fincanına tek tek inceleyip okşamanı hayranlıkla seyrederdim”
Tam bu sırada salonu süzerken evin her köşesinde bir anı vardı kanepenin yanında bana doğum günümde aldıkları kocaman eski bir sandık duruyordu Allahtan içini açmadı yoksa bütün on yılın arşivi çıkacaktı gereksiz yere. Büfe aynasının önünde bana Öğretmenler gününde aldığı el yapımı ahşap  mücevher  kutusu vardı , kitaplığımda Oğuz Atay Tutunamayanlar ve Nietche nin gözyaşları ve bana giderken verdiği Zara nın nostalji albümü (daha doğrusu kaset).
“Etrafa bakıyorum da…”    evet yakalandık dedim içimden!
“hep eski eşyaları almışsın evine antika tarzı”
“hmmm evet severim bilirsin eskiyi”
“ her şeyin eskisi makbul öyle mi?”
“ öyleydi bir zamanlar ama şimdi bir zamanlar senin de dediğin gibi arkaya bakmamak lazım” öldürücü ilk darbemi indirdim.
“ Eyvallaaaaaah” dedi pişman ve ben bunları çoktan hak ettim der gibi.


“Nasıl dokundun?”  dedim birden sanki tek atımlık bir hakkım vardı ve ben zamanımı iyi kullanıp kafamdaki soruları cevaplamalıydım ole bir telaşla sordum
Gözlüklerini çıkardı sinirlendiğinde hep gözlüklerini çıkarırdı o huyu bile değişmemişti. Başını dayadı eline ve derin bir nefes alıp.
“bunları konuşmasak!”
“Aklım almıyor biliyor musun O nun yaklaşmasına bile tahammül edemeyip,  benim yanıma kaçarken, bunu da açık açık belli ederken, hal böyleyken nasıl nasıl onunla aynı yatağı paylaştın?  O nu nasıl öptün?  Benim kokumu içine çektiğin gibi onun da kokusunu çektin mi?  Gözlerinin içine bakıp nasıl evet dedin, hadi evet dedin bunun doğru olduğuna nasıl inanarak yaşadın? Butun bunları merak ederek ve mutlaka mantıklı bir açıklaması vardır diyerek yaşadım ve şimdi bu açıklamayı duymak istiyorum!”
“Her seyden  önce sen benden nasıl vazgeçtin?  Beni nasıl bıraktın ses seda kesildi nasıl beni  yalnız bıraktın başka bir hayata gidiyordun ve o hayatta benim yerim yoktu sanki  oyle davranıyordun”
“sen de en yakın limana yanaştın bravo !”
“ Ailen senin için muhteşem izdivaçlar planlarken beni düşünmüyordun heralde!”
“Sen  Melek ile ateşli geceler yaşarken beni düşünüyor muydun?!  Mesela ilk öpüşmenizde kulağına fısıldadığın sözleri söylememi ister misin? Uzattığın sene beraber ders çalışırken senin nasıl ondan özür dilediğini yaptıklarından pişman olduğunu gerçek sevgiden nasıl bahsettiğini  ayrıntılı bir şekilde anlatmamı ister misin ya da yumuşak donunuslarınla nasıl onu tahrik ettiğini anlatayımmı  çünkü sen bu konuşmayı yapıp evden çıktıktan on saniye sonra Melek hepsini mutluluğunu paylaşmak adına bana anlattı  tabi ki !!!!”
Yüzünde donmuş bir ifade vardı ayrıntılar bu şekilde olmasa dahi ortaya çıktıkça ikimiz de ne salak olduğumuzu düşünüyorduk.  Sonuç olarak yeni bir şeye başlıyorduk ama ikimiz de neye başladığımızı bilmiyorduk bu kadar şeyden sonra birbirimizi görmememiz mümkün değildi O da ben de bunu gayet net biliyorduk.
Nasıl olmuştu da biz birbirimizi bırakmıştık  bilerek isteyerek kızarak gurur yaparak ama konuşmadan hesap sormadan nasıl bu hale gelmiştik ikimiz de anlamıyorduk.
2002/bir Şubat sabahı
Karlı bir sabahtı kızlar okula gitmişti  ben evde tek başıma kalacaktım ama kar da çok güzel gözüküyordu. Telefonum çaldı Uzay
“Neden gelmedin okula muhteşem bir manzara var senin de olman lazım”
“ya üşendim biliyorsun bizim ev çok yokuş ve dolmuşlar çıkamıyor ben de inemiyorum falan”
“hmmm peki sen bilirsin ama sensiz olmuyor soliiim hem kafama kar topu atma zevkini kaçırıyorsun haberin olsun”
Güldüm , kızlar dahil bir onun aklına gelmiştim dumanı tüten çayımı aldım yanında petibör bisküvimle camın kenarına oturdum. Uzay aslında ozunde çok düşünceli bir  çocuktu ama maalesef konuşmayı beceremiyordu.  Ben onu anlıyordum sanki kafasını okuyordum tabi o da benim ilginç bir telepatik bir bağ vardı aramızda. Aradan tam bir saat geçti kapı çaldı açtım karşımda Uzay hertarafı kar. Pat diye karı üstüme attı.
“ya Allah kahretmesin naaaptın ya deli misin sen bu ne ya off!”
“aslında cok deli değilim hatta gereğnden fazla ciddiyimdir ama sen bana atamıosan ben sana atiim dedim”
“saol geç içeri geç ya of üzerimi değiştiriiim bari bekle !”
“oooo Çaylarrrr içilmiş bana da veririmisin bir çay”
Az yede kendine bir hizmetçi tut dedim içimden ve aynı anda “ ben de cok oluyorum dimi” dedi. Hiç ses çıkarmadım.
Çaylarımızı ve bisküvilerimizi camın kenarındaki içine gömülebildiğimiz koltuklarda içreken hayattan, aşktan, okuldan işten aileden sohbet ettik tam 5 saat aralıksız konuştuk. Konuştukça içimiz tertemiz oluyordu sanki, ruhumuza bir nev-i hamamda kese atıyorduk.  Tam bu konuşmanın en alevli yerinde kızlar ve Yağız geldi.
“aaaa Uzay senin ne işin var burda biz de seni aradık bulamayınca eve gitti yada babası çağırdı zannettik” dedi Peri.
Melek in yuzu siyaha kesti birden ben anladım ama konduramadım, Uzay da Melek e baktı ama sonra cok ilginç bir cesaretle
“Dünya ya kar atmadan bugünü bitiremezdim bir sıfır öndeyim  artı şu çay ve bizküvi kombinasyonuna hayır demem çünkü Dünya bana hazırladı”
Uzay bu kadar şey söylerken Melek in yüzü daha beter siyah oluyordu sonunda
“Allaaaaah Dünya bir bisküvi yapar kıymete biner bizim yaptığımız poaca börekler hiç yani”
“aaa yok canım onun yeri ayrı bisküvi ve çay benim çocukluğuma ait bir tad ondan diorum”
“hmmm Dunyacım Uzay a taş kaynatsan ellerine sağlık dicek hay maşallah aranızdan su sızmaz olmuş” sürekli bu iğnelemelerle dolu bir akşam geçirdim. Benim de huyum kurusun birşeye taktım mi üzerine giderim o akşam Melek in saçma kıskanması yüzünden (tabi ben ozaman ole düşünüyordum)  ben de savaş alanımı belirleyip karşı atağa geçtim bir seviye ileri gidip Uzay ile partner olduk birbirimize partnırım diye hitap ediyorduk artık ve Melek sanırım acillik duruma gelmişti. Çünkü onun 8 ayda bulamadığı samimiyeti ben iki ayda elde etmiştim.
Yagız ve Uzay gittiler ben ortalığı toplamaya kalktım Peri salona girdi beni Melek in huysuzluğu konusunda uyardı ama benim cok umrumda değildi cunku ortada yanlış bise yoktu bu tamamen Melekin husnu kuruntusuydu.
Mutfaga girdim bizimki sinirini atamamış bir sigara yaktım ben sigara yaktığımda genelde hemen kaçar giderdi kokmasın diye. Bu sefer dumanın içinde durdu.
“bir kahve mi içsek kızlar?”
“bugun de Dunya hanımın hamaratlığı içeceklerden yana içelim bakalım”
“amanda kimin arkadaşı sinirlenmiş bugun kızım benden mi kıskandın Uzayı ya sen de varya alemsin ha kuşum rahat ol sen manyak mısın ya “ diye ortalığı sakinleştirmeye çalışırken  Melek bunu yanlış anladı ve ben özür diliyorum zannetti ve o ana kadar kapasitesini cok zorlayan daha once hic bole beylik laflar etmediği için alışık olmadığımız Melek aşktan ne istediğini bilen hırslı bir kadın olmuştu karşıma oturdu gözlerime baktı
“Bak Dunya  şu hayatta çok şey görmedim belki çok kucuk bir çevrenin kızı olarak geldim safım ama aptal değilim ben. Su hayatta “seni seviyorum” dan daha önemli bir cümle ne biliyor musun “seni bırakmam” ben Uzay ı asla bırakmıcam belki ilk baslarda bu ona ters gelecek ama o da bir gun benim sevgimle sarmalanmayı sevecek , o gun geldiğinde ruhlarımızın da uyumlu olduğunu anlıcak. Ben onu bırakmıcam her zaman iyi gününde kotu gününde her zaman yanında olacagım, gerekirse yaralarını sarcam ve ben sabrettikten sonra biliyorum ki o da beni sevecek isticek mutlu buyuk bir aile olacağız” dedi . Bunlar cok buyuk laflardı ve bana söylemişti bunları. Sigaramı söndürdüm , kollarımı masaya dayayıp Melek e doğru hafif eğildim neden böyle bir şey soledim ozaman ben de bilmiyorum ama söyledim işte bilmiyorum
“Melekcim  senin rahatsızlığını anlıyorum ama çok fazla düşünüp kendini yoruyorsun ben ise tam tersini düşünürüm seni seviyorum olmadan seni bırakmam olmaz olamaz kendini kandırırsın ve ben hep fiziksel aldatma ve aldanma acı verir ama bir adam sana bakarken başka birini düşünüyorsa istediği kadar seni bırakmasın sen daha çok acı çekersin tabi bu sadece benim düşüncem”
Bana ozaman anlamadığım fakat şuan tam olarak anladığım acıyan gözlerle bana baktı ben de ona bir gülüş attım o olayı kapattım daha doğrusu ben kapatığımı zannettim.  Meğer Melek ne kadar verici ne kadar hedefe odaklı ne kadar aşıkmış çünkü ancak aşık bir kadın bu kadar ister birini. Bu anlamda ona hep saygı duydum.  Kendime ise kızdım neden bu kadar gururlu neden bu kadar inat davrandım diye.
Ben o andan itibaren O nun için tehlike arz ediyordum çünkü karşısında frekansların tuttuğu bir çift görüyordu. Aralarına giremiyordu çünkü ne dediklerini anlamıyordu ve bu çok sinirini bozuyordu. İlk zamanlar bunu açık ve net bir şekilde belli ediyordu ben hiç oralı olmuyordum çünkü geçecek diyordum anlıcak bizim muhabbet için biraraya geldiğimizi Allahtan Peri de benim gibi düşünüyordu aradaki dengeyi sağlıyordu. Hoş şimdilerde keşke dengeyi sağlamasaydı keşke herşey patlak verseydi ne olacaksa o zaman olsaydı.
Melek bir hafta sonu ailesine ziyaretine gitti ve dönüşünde bambaşka bir kız olarak gitti tamamen pozitif neşeli ve grubun enerjisini düşürmeyen biri olmuştu ilk olarak ben sonra diğerleri buna çok sevinmiştik.

Örümcek ağını kurar ve orda beklemez geri çekilir bir iki tane kelebek  gelir yapışır mı diye. Ag ilk başlarda gözükmez günün rengindedir hiçbirşey yoktur görünürde kelebek bir tur atar , iki tur atar üç tur atar tam emin olamaz onun güvenini kazanması gerekir ama işte kelebek bu ya delidr uçar umrunda değildir bir şey çünkü zaten kısadır ömrü en iyi şekilde yaşamak ister.  Ağın altındaki çiçekleri görür aşık olur ama huzursuz olduğu da bir şeyler vardır bir türlü gitmez. Sonunda bir gün karar verir çiçekleri gidecektir onlara konacaktır aşık olup ölene kadar onların etrafında uçacaktır. Kanatlarını çırpmaya başlar evet artık ömrünün sonuna kadar aşık olduğu çiçeklerin yanında uçacaktır. Tam yaklaşmışken o kelebeğe aşık olan örümceğin ağına takılır can çekişir örümcek anlamaz, istemiyordur orda olmak ama oraya takılmıştr bir kere kendi kararıdır ordan geçmek. Örümcek “seni bırakmam” der madem beni seçtin madem sen benden geçtin seni bırakmam göreceksin seni dünyanın en mutlu kelebeği yapcam.  Örümceğin fedakarlığından dolayı kelebeğin ömrü uzar ama ruhu çoktan ölmüştür kelebeğin.

3 Temmuz 2015 Cuma




14 Nisan
Elektrik Elektronik  kafede ben Melek ve Uzay sınıf arkadaşlarından kendilerinin uygun bulduğu bir zat ile tanıştıracaklardı. Eeee tabi grupta bir ben kalmıştım tek ve bu grup üyeleri tarafından çok sinir bozucu bulundu ve oy çokluğuyla benim baş göz edilmem kararına bağlandı

“ya gerçekten çok komiksiniz ve hakikaten siz benim bu çocukla olabileceğimi düşündünüz yani!”

Ukala Uzay “ben dedim Dünya nın tarzı bu değil …..Dünya daha ... nasıl anlatsam daha böle kodumu oturtan erkeklerden hoşlanır bence kendisi savaşçı bir ruh olduğundan dedim ama dinletemedim”

Sinir bozucu bir gülümsemeden sonra Melek “bana bak huysuzluk yapma çocuk bölüm biricisi efendi muhtemelen okuldan sonra da Amerika’ya gidecek al işte mis gibi kariyerli gözü işten başkasını görmeyen biri” hakkaten de Melek in çocuk için çizdiği kariyer planı tuttu sonra ama bir eksikle;  ben yoktum hayatında …

“Ha beni de görmesin gözü yani öyle mi Melek” dedim. Çocuk gerçekten çok efendiydi bakışları çok sıcaktı içten gülüyordu. Hoş bir ilişki olabilirdi aslında yine ben gözlem moduna geçtim. Uzun bir suratı vardı sacları ortadan ayrılmış kulak hizasında uzun dalgalı gözleri küçüktü. Konuşurken ellerini çok hareket ettirmiyordu ki bu heyecansız bir tip olduğunu gösterirdi. Tam ben bunları inceleyip kendimce varsayımlara varırken iki göz de beni inceliyordu, onun bana baktığını görünce ben de gözümü dikip baktım sanki bir yarış yapıyorduk ilk kim çekecek yarışı. Tabi ki o çekti J

Çocuk  izin istedi ve derse gitti e tabi çocuk bolum birincisi idi kızlara ayıracağı zamanı ayarlamalıydı muhtemelen günlük planını ona gore yapmıştı. Biz de kalktık arabaya gittik ve öne 

Melek oturdu erkek arkadaşının arabasına kurulur gibi bir havayla ve beklenen soru hemen geldi sabırsız Melek ten

“eeee ne diorsun hoş çocuk dimi, itiraf et şimdi çocuk efendi geleceği parlak daha ne istiyorsun Dünya!”

Melek için özel ve genel kavramı kalmamıştı her şeyi Uzay in yanında konuşabiliyordu çünkü artık O bizden biriydi Peri ve Yağız da benimsemişlerdi. Fakat durum benim için hala farklıydı ben bu çocuğun yanında rahat olamıyordum ve en önemlisi güvenemiyordum.

“Tamam Melek ben bir düşüneyim” asla bu işi aklımdan bile geçirmeyeceğimi bir ben bir de  Uzay biliyordu; dikiz aynasından bana baktı sırıttı ve gaza bastı.

Eve geldik Melek benim inmemi bekledi doğal olarak yalnız vedalaşmak istedi. Ben de teşekkürümü ettim indim ve hızlı hızlı apartmana doğru yürüdüm içeri girdim boşuna aşk böceklerini beklemedim çıktım. Peri evdeydi ve şaşırtıcı bir biçimde yemek yapıyordu.

 O zamanlar internet ve bilgisayar hayatımıza yeni girmişti ve evde bir tek benim odamda bilgisayar vardı e o bilgisayara gerekli olan telefon hattını ne gariptir ki Uzay şirketten getirdiği elamanlar yapmıştı ve bir kere daha evimizin takdirini kazanmıştı. Tam ben oturup o zamanlar ünlü chat sitelerinden birinde çene çalıp kafamı dağıtacakken (o zamanlar amele kaynamıyordu bu siteler ya da bana denk gelmedi)   Melek  kapıyı hızla çarparak eve girdi mutfakta dalgalanmalı bir ses tonuyla Peri ye bir şeyler anlatıyordu anladım bir bokluk vardı ve Uzay la ilgiliydi; ukala bir şekilde “hah işte ben sana dedim ne pot kırdı Uzay efendi söyle hadi” dicektim ki

“hayırdr ?” dedim suratıma bile bakmadı Peri ye olanları anlatmaya devam etti.
“hosgeldin meleğim noldu kuzum nerde Uzay?” diyerek yumuşak girmeye karar verdim.

“Gelmeyecekmiş bu akşam çünkü O nun için çok önemli bir insanla randevusu varmış!” Aha dedim içimden işte ben demiştim bu çocuğa hiç güveniyorum diye vay şerefsiz vay arkadaşıma bunu da yaptı adi tabi Melek de benim “ben demiştim” pozlarıma dayanamayacağı için Peri ye anlatıyor.

“hayatım ee ne olmuş bilmiyoruz ki kadın mı erke mi hayret bişe” dedi Peri .
“Biliyoruz aslında kadınmış!!!” deyip ağlamaya başladı
“E yuh Melek sordum deme bana kızım butun kozları verseydin adamın eline iyiki yanında ağlamadın salya sümük” 
Peri  kes çeneni der gibi baktı bana tam bu sırada ev  telefonumuz  çaldı içeri girdim baktım bilmediğim bir numara
“alo”
Telaşlı bir ses tonuyla bana çaktırmadan konuşmamı söyleyen Uzay dı  anlam veremdim ilk başta neden böyle gizem yarattığını ama çok zorda olmasa sanırım böyle gizli gizli konusacağı en son kişi bendim.

“selam ben Uzay çaktırma bak şimdi seni sizin sokağın başında bekliyorum çok önemli bişe konuşcam seninle yalnız evdekilere çaktırma zaten Melek i ekmek zor oldu ha bu arada gelir misin die sormuyorum çünkü çok önemli gelmen lazım”

Birden ter bastı kafamda senaryolar donuyordu ben kızlara söylemeden hiçbir şey yapmamıştım ki o zamana kadar nasıl yapcam ne yapcam derken.
“tamam geliyorum” dedim hazırlandım odadan çıktım mutfakta ağlaşan Melek in nereye gittiğim umurunda değildi ama Peri cin gibiydi onu dışarı çağırıp böle böle Uzayın beni çağırdığını önemli bir şey söyleyeceğini söyledim belki de sürpriz yapacaktı bilmiyordum. Peri çok heyecanlandı belki de öyle olacaktı
“tamam sen git ben idare ederim” dedi.

Aşağıya indim gri Toyota Corolla köşede bekliyordu, hayatımın bundan sonrasındaki döneminde gri Toyota Corolla ları görünce gözlerimde oluşan sağanak yağışı kaç yaşına gelirsem geleyim durduramayacağımı bilmeden,  arabaya doğru yürüdüm farları açtı sonra kapı açıldı bindim arabaya gaza bastı ve uzaklaştık.

Acaba o arabaya hiç binmeseydim hayır ben gelemem yarın okulda konuşuruz ya da ne konuşmak istiyorsan gel burada konuşalım deseydim acaba ne olurdu ama öyle yapmadım o arabaya o gün bindim. Önümdeki hayal kırıklıklarımdan, aldanmışlıklarımdan, yarım kalmışlıklardan bi haber bir bicimde önemsiz bir buluşmaya gider gibi bindim o gün o arabaya.

“selam”
“Aleyküm selam” dedi sesi gayet ciddiydi

“Hayırdır ?”

“Hayır mı hıh!” Sesi gerçekten çok farklıydı anlamıyordum. “Kusura bakma Dunya seni bu işe karıştırmak istemezdim ama mecburum birinden akıl almak zorundayım ve sen dengeli bir insansın senden bir şey rica edeceğim bunu benim için yapacaksın sen de”
Sesi çok sinirliydi gerçekten gerilmişe ve aynı zamanda da anlam veremediğim durumlar söz konusuydu, benden bir şey istemesi ilginçti bir yandan şüpheleniyordum bir yandan da merak ediyordum.

“Rica kelimesi ile emir kipini bir arada kullanman yaman bir çelişki neyse. Bir şey söyleyebilir miyim ilk olarak sen benim arkadaşıma bir sürpriz falan yapmıcaksın anladığım kadarıyla ve suan Melek ne kadar uzgun onu da biliyorsun ve tabiki buyuk bir ihtimalle de Melek e söylediğin gibi bir randevun yok, dimi?”

“Yok ve hayır ben bir sürpriz falan hazırlamıyorum ne sürprizi ya neyden bahsediyorsun sen?”

“ne bilim hani sizin bu durumunuz senin Melek e açılma durumun teklif meklif  vs işler için benden mi rica edeceksin diye düşündük”

“hmmmm maalesef ah ah ne senaryo arkadaş ya şimdi Melek in neden böyle davrandığını anlıyorum hepiniz potansiyel senaristlersiniz”

“eee Uzay anlat bakalım neymiş derdin” 
Bu soruyu bir kere daha sormuştum ama ozaman cevabını net olarak biliyordum kendimi hazırlamıştım nasıl bir tepki vereceğimi düşünmüştüm hatta o zaman yanımda Peri de vardı masanın altından elimi sıkı sıkı tutuyordu. Ne acıdır ki  Melek de yanımızdaydı ve  gözümün içine içine bakıyordu, kelimeler ağzından döküldüğünde ben ise o kelimeleri duymuyordum karşımdaki tabloya bakıyordum.

“Dunyacım anladığım kadarıyla Melek yanlış hislere kapılmış ve benden başka türlü davranmamı bekliyor ama ben ona karşı bir şey hissedemiyorum ve bu da olayı daha da zorlaştırıyor şimdi ben hiç bilmiyormuş anlamıyormuş rolü yapmaktan çok yoruldum senden ricam Peri ye de söyle ben sizin dostluğunuzu kaybetmek istemiyorum gerçekten çok güzel vakit geçiriyorum inanın ailem kadar yakınsınız bana  ve ben hayatımda ilk defa böyle bir ortama giriyorum. Bundan dolayı Melek e bir lisan-ı münasiple bizden bir şey olmayacağını anlatırsanız benim ona hislerimin kız kardeşten farksız olduğunu söyleyin. Yarın öbür gün başka biriyle bir yerde görürse O üzülecek O nu düşünüyorum ben”

Konuşurken gerçekten içten olduğunu hissedebiliyordum, gözlerimin içine bakarak konuşuyordu, önümüzde ışıkları yeni yanan şehre bakmıyordu şuan önemli olan şey sahip olduğu şeyi kaybetmemesiydi. Samimiyetine inanmıştım ama üzülen benim arkadaşım üzen de daha dün tanıdığım bir adamdı tabi ki ben Melek için ordaydım ve tarafsız olmam düşünülemezdi!

“bi saniye şimdi sen benden Melek e bu çocuk senden hoşlanmıyor bırak bu sevdayı mı dememi istiyorsun? Bak Uzay sen şuan benimle konuşuyorsun yani Melek in arkadaşıyla sence ben kimin tarafından bakacağım tabi ki Melek in. Madem sen bu kızdan hoşlanmıyordun bu kızla günlerce gezip tozup yemeklere götürüp vakit geçirmeyecektin, uzun uzun akşam muhabbetlerini yapmayacaktın, ilerisi için planlarını sorup kızı umutlandırmayacaktın, hadi umutlandırdın bütün bu saydıklarımı yaptın o zaman da Uzaycım yürekli olup bana şu söylediklerini Melek in suratına söyleyecektin. Nasıl bir kafa bu ya hem işin eğlencesini yaşa sonra işin zor kısmında mesuliyeti başkasına at kurtul oh ne ala”

“Korkak diosun yani!” 

“Resimli sözlük anlatımı olabilirsin bence !”

Üzüntüsünü bu kadar net yüz çizgileriyle belli eden başka bir insan görmemiştim o zamana kadar. Dudağını ısırıyordu, o zamanların kamyoncu sigarasını çıkardı içmeye başladı, sigarasından bir nefes alırken duman sadece ciğerine gitmiyordu gözlerine de iniyordu sanki.   Susmuştu alın çizgisi gözümün önünde derinleşiyordu sanki. Boncuk gibi olan kahverengi gözleri siyaha dönüyordu, bu kadar sert söylememeliydim sanki pişman olmuş muydum o anda bilmiyorum. İnsan birçok insanı üzer ben de üzmüşümdür o zamana kadar ama üzdükten sonra yarattığım etkiyi ilk defa gözümle görebiliyordum ve ben de üzüldüm.

“peki ben söyleyeceğim az acılı olmasını istemiştim ama madem öle diyorsun O nun da canı yansın bu da ona büyük bir tecrübe olur haklısın her zamanki gibi”

“her zamanki gibi derken?”

“Akıllısın Dünya her zaman doğru tahliller yapıyorsun bakıyorum da huysuzsun ama akıllısın”

“Keşke bu kadar akıllı olmasaydım fazla bilmek iyi değil biliyorsun arıza yapıyorum arada”

“Bilmez miyim ama kaç gündür Olric le konuşur gibi konuşuyorum bu olay nasıl buraya geldi anlamadım gerçekten ben hayatımda ilk defa bir kız arkadaşım olsun istedim rahat rahat kadınlardan konuşabileceğim ama olmadı”

“ Olric mi!? senin gibi namazında niyazında bir adam Oguz Atay okuyor deme bana şimdi düşüp bayılırım”

Gözlerimin içine baktı yarım sırıtma hali belirdi yüzünde, sempatik gelmişti birden. Hava dağılmıştı, Melek ile konuşması gereken kişinin kendisi olduğunu kabul etti ve yarın kendisi konuşup bu olaya son noktayı koyacaktı. Biraz bu konuyu konuştuktan sonra başka şeyler konuşmaya başladık sanki buluşma amacımız Melek değildi de bizim birbirimizi tanıma seansımız başlamıştı.

Ailesinin ne kadar tutucu olduğundan ve ortanca çocuk olmanın verdiği ailede yer bulamamasından ve bir gün gelip geleneksel yolla bir evlilik yapacağından bahsetti. İçimden üzülüyordum ama asıl üzülmesi gereken kişinin ben olduğunu bilmeden. Karşımda çok farklı bir aileden çıkmış, kapalı bir çevrede büyümüş fakat içinde bir protest barındıran Oguz Atay okuyan Nietzsche nin gözyaşlarını okumuş, komünist gençliğe içten içe hayranlık duyan bir Uzay vardı karşımda ve ben bu karmakarışık insanı  izlerken  buldum kendimi
“Hayaloglu dinler misin ?”
“yoo yani bilirim ama cok dinlemem”
“en sevdiğim sarkısı “biz üçkişiydik”  nedense ayrı bir yeri var bende”
O an hayatımda hiç o adamı dinlemediğim için nasıl da utanmıştım güya ben aktivisttim beyimiz de tutucu kesimdendi.

“en kısa zamanda dinlicem şaşırdım biliyor musun genelde arabana ne zaman binsek ilahi müzikleri çalardı ve ben de bu tarz göstermelik hareketler i çok yapmacık bulmuşumdur”

“beni rahatlatıyor sabah okula giderken opera dinlemek gibi bir şey  senin bu ukalaca bakış açını da ben çok yapmacık buluyorum. Neden insanın maneviyatını bir yerden bir şekilde doyurması seni ve senin gibileri rahatsız ediyor ben anlamıyorum. İki  yüzlüsünüz özgürlük dersiniz ama başörtülü birini görünce tu kaka yaparsınız”

“….sınız derken nerden nereye geldin ya hayret bir şey. Ne alakası var ya !”


Gözlüğünün üzerinden bana baktı saat gece yarısını geçmişti ve O da ben de biliyorduk ki gitmek zorundaydık ve bu sohbetimizin sonu değildi bizim sohbetlerimiz daha çok olacaktı. Şimdi sıra evdeki durumları halletmekti nasıl olacaktı bilmiyorum ama konuşmalarından anladığım kadarıyla ne kadar benden gıcık alsa da güveniyordu bana. Ben de garip bir şekilde onunla konuşurken yıllardır içimde tuttuğum bir sandığın kilidini elime almış açsam mı açmasam mı diye düşünmeye başlamıştım.  Sesi yumuşak, ciddi ve insana garip bir güven veren bu adam  göründüğü kişi değildi. 

Dindar bir insandı ama dini saçma sapan ego tatminlerine bağlı yaşamıyordu vicdan oluşturuyordu onun dinini şekilsel değildi. Ailesine bağlıydı ama bir o kadar da uzak çünkü babası dört çocuğun içinde ihmal etmişti ve bundan bir kere bile şikâyet etmemişti. Âşık olmuştu çok fena gençken lisedeyken ama kızın annesi babası kızı başka bir adamla evlendirmişlerdi o andan itibaren susmuştu çok konuşmuyordu. Kimseye sitem etmiyordu, kimseyi de kırmak istemiyordu. Zaten hayatında bir tek kişiyi paramparça etti  ve bunu öğrendiğinde ………….
“İyi akşamlar çok teşekkürler beni kırmayıp geldiğin için ama seninle sohbet etmek çok güzelmiş senin de anlatacak bir şeylerin olduğunda ara beni bakma bugun çok konuştum ama ben aslında dinlerim genel olarak”

“rica ederim bak Uzay arkadaşımı üzme bir an önce sorumluluğunu al ve konuş hasarı biz tamir edebilelim anladın dimi?”

Derin bir nefes aldıktan sonra “tamam söz” dedi  “bişe sölicem Tutunamayanlarda bir bölüm var 14 nisanda doğanlarla ilgili biliyor musun ?”

“hayır maalesef cok utanç verici ama bitirmeye yüreğim yetmedi o kitabı neden bu tarih bu kadar önemli ?”

“14 Nisan benim doğum günüm de ondan”  dedi gülümsedi ve ayrıldık.
14 Nisan doğum günüydü benden beş gün sonra doğmuştu ikimiz de bahar çocuğuyduk ve koç burcuyduk. 

Bazı tarihler vardır insanın aklında, o tarihler için akıllı telefon alarmlarına ihtiyaç olmaz, o gun geldiğinde vücudunda beyninde çalar o alarmlar. Kanın akmaz olur o gün, gözün görmez olur, dilin konuşur ama beyinle bağlantısı kopmuştur ne dediğini bilmezsin, bir an önce bitsin istersin o günün o gecenin. Nedense kafama kaydettim bu tarihi ama 14 Nisan tarihinde sadece doğum günü kutlanmadı tabi ki. Katil bıçağı kurbanına sadece saplamakla kalmayıp bir de kendi etrafında çevirir sonra çıkartırmış ki sapladığı yerde verdiği tahribatın iyileşebilme ihtimali kalmasın ki ölümü kesin olsun. Ama kurban eğer o bıçağı katilin çıkarmasına izin vermez de orda tutarsa bir müddet daha yaşayabilirmiş. İste siz ve ben  o süreçteyiz şimdi ……………….

18 Haziran 2015 Perşembe





İnsan sevdiğinin kokusunu unutabilir mi ?

Edebiyat kulübündeki yarıdan fazlası ben de dâhil olmak uzere hic hayatında gerçekten aşık olmamış yada hissettiği şeyi aşk sanmış insanların bütün bir öğleden sonra tartıştığı konu buydu. İnsanlara bakıyordum konuşanlara onların konuşurken neyle uğraştıklarına. Gereksiz zamanlarda gereksiz şeyleri gözlemleyerek geçer hayatım, en yakın arkadaşımın konuşurken tırnak uçlarını birbirine sürterek çıkardığı ses gibi yada kafeteryadaki çayı demleyen çocuğun bardakları sıcak sudan geçirmesi gibi. Nedendir bilmiyorum normal insan davranışlarını seyretmeyi, izlemeyi çok severim. 

Bu şehre ilk gelip yurduma yerleştiğimde akşam otobüsle yurda dönerken başımı kaldırır yanan ışıklara bakar ve o an evlerde neler oluyor neler bitiyor diye uzaktan izlemek isterdim. Benim için bu bir hobi haline gelmişti giderek,sonraları parkta oturur herkesi izlemeye başladım ve bunu kimse bilmezdi bu bana ait olan bir tazelenme aktivitesiydi.
“daldın yine” diye seslendi Gül. Gül benim sınıf arkadaşımdı ve su hayatta tanıdığım en tatlı en dürüst insandı iyi ki var dediğim insanlardandı.

yok ya ole iste off eve gitcem yine sacma sapan ortamlar falan eskiden eve gitmek için sabırsızlanırdım şimdi gitmesem mi diye düşünüyorum!”

“Dunya ya fazla sessizsin bu aralar hayrdır?”
“Yok bişe tatlım ya halledilir”
“birgun kafa dağıtalım seninle”

Cok zor bir hayatı vardı, erken büyüyüp ailesine bakan bir kızdı ama gülücük hiç eksik olmazdı yüzünden. Zamanı kıymetliydi öyle arkadaşlarıyla her gün bir yere gidip eğlencelere gidecek kadar zamanı yoktu iki kız kardeşi daha vardı ve onlara göz kulak olmak zorundaydı. Ailesi ona öyle bir görev vermişti ama yine de dostlarına zaman ayırırdı.

Kulüpteki en entel dantel gıcık kendini solcu diye tanıtan bundan prim yapmaya çalışan ama mutluluğun para ile doğru orantılı olduğunu düşünen kıl bir tip olan Gokhan:

“eee kızlar bölmüyoruz inşallah ne diyorsunz aşık olduğun kişinin kokusunu unutabilir misinz? Bir sürü yazar bu konuyu ozel olarak işlemiştir”

“Unutmalı!” dedim birden hiç düşünmeden “Unutmalı çünkü unutamazsa devam edemez hayatına. Aşık olduğun insanın kokusu senleyken başka birinin kokusuna nasıl alışır insan. Haksızlık olmaz mı hem kendine hem karşındakine. Unutmalı unutmak zorunda yoksa devam edemez yoksa yaşayamaz insan” ortalık bir sessizleşti çok mu içten söylemiştim çok mu derin anlam yüklemiştim basit bir soruya hem de hayatımda hiç kimse olmamasına rağmen. Sanırım bu laftan sonra bir çok kişi buna Gul de dâhil hayatımda çok büyük bir aşk olduğunu düşünmeye başlıcaklardı. Gökhan bu tarz bir cevap beklemdiğinden sabahtan beri parçaladığı edebiyatın etkisinin kaybolduğunu görünce konuyu değiştirdi çünkü bu açıklamadan sonra bence kimse konusmıcaktı zaten.

Büyük laftı söylediğim herkes birbirine baktı, başlarıyla onaylıyorlardı evet unutmalıydı insan yoksa devam edemezdi. İnsan hiç büyük laf söylememeliymiş derler ya kesinlikle katılmıyorum. Çok büyük bir laf söyleyenlerin kazandığı bir hayat oldu benimkisi. Onun için kim büyük laf ederse hayranlığımı kazanır bundan sonra çünkü Dünya, hayatta en kıymet verdiği şeyi büyük laf etmeyerek kaybetti.
Evde durumlar aynıydı Melek her gün Uzay ı eve davet ediyor her an kendisine ilan-ı aşk etmesini dileyerek, O da bir acayip bir an önce neyse niyeti söyleyemiyor bizimki de her gece O gittikten sonra beynimiz patlayana kadar bir sürü şey anlatıyor. 

Yine bu gecelerden birinde bu sefer Melek e dikkatlice inceleyerek baktım izledim. Çok  normal yuz hatları vardı, gözleri kuçuk yanaklar pembe, çok ince bir kız değildi ama çok da toplu değildi, güldüğü zaman gözleri cizgifilm karateri gibi kısılırdı. Çok korkaktı fikirleri hemen değişir benle Peri nin çekişmeli zamanlarında ortadan kaybolurdu, hiçbir zaman rengini belli etmez ben de bu özelliğini o zamanlar dengeyi bulmak için yaptığını zannederdim ama hayat aslında bunların cok önemli işaretler olduğunu muhteşem örneklerle gösterdi bana sonraları.

“Ya peri o kadar mutluyum ki bugün bütün gün ve gece beraberdik beni iş yerine goturdu sohbet ettik elemanlarıyla tanıştırdı beni, geldi burda yemek yedik, sonra hayattan amaçlarımızdan konuştuk”

“ee sen ne dedin?” diye soruverdim. Genelde Peri ile konuşmayı tercih ederdi çünkü ben ilişki konusunda tecrübesizdim ve bunun yanında Peri nin yorumları daha çok hoşuna giderdi Melek in.”

“ya ne diyeceğim Dünya tabi ki evlenip çocuk çoluk sahibi olmayı büyük bir ailem olmasını istediğimi söyledim”

“hmmmm o ne dedi?” böyle kısa kısa soru sorunca sinirinin bozulduğunu farketmem uzun sürmedi ama benim hiçbir amacım yoktu sadece olayları Melek in yorumlarından değil de salt olanı öğrenmek istemiştim. Sanırım arkadaşımda bunu fark etti su ana kadar bulbul gibi şakıyan olan olayları sırasıyla anlatan kız salt olayları anlatmaya gelince hafızasını yoklamaya başladı. Her zaman biz insan olarak olmasını istediğimiz olaylarla aslında olan arasında bariz fark yaratırız, bunu yaparız çünkü bu bizi ayakta tutar. Aşkımızın karşılık bulamayacağını son ana kadar duymak istemeyiz, o son ana kadar bekleriz; ta ki O kişi gelip aşkın seni sarıp sarmaladığı, içini ısıttğı o saunadan çıktığın an kocaman buz dolu bir kova suyu başından aşağı boşaltıp şok etkisi yaratana kadar.

“ya ne desin işte suan pek hatırlamıyorum ama sen herseyin en iyisini hak ediyorsun tarzı şeyler söyledi nie soruyorsun Dunya ya !”

“ya ne için sorabilirm Melek tabiki bu hödük ün niyetini öğrenmeye çalışıyoruz adam senden gerçekten hoşlanıyor mu yoksa ders notu için mi bu ilgi?”

“ya kimse kimseye ders notu için bu kadar ilgi göstermez Dünya moralimi bozma lütfen”

“hayatım moralin bozulacaksa şimdi bozulsun fazla kapılmadan”
,
“Kapıldım bile ben aşık oldum diyorum ya ve biz evlencez Dünya moralimi de bozcak şeyler söylesen de söylemesen de ben hissediyorum benden hoşlanıyor ve belki de yarın akşam  sizin önünüzde itiraf etcek”

“Yani bu adamın seni arkadaşı olarak görme ihtimali sıfır öyle mi?”

“Evet !!”

“Aman iyi hayrını gör tobe tobe ya ben Uzay a çok güvenmediğimden temkinliyim sadece arkadaşımın iyiliğini düşünüyorum malum ikiniz de aşk böcüğüsünz birinin aklı selim düşünmesi lazım”

“Allahım senin de aklını kaybedeceğin kadar aşık olmanı diliyorum Dünyacım şu kontrol delisi hareketlerinden kurtulman dileğiyle” deyiverdi Peri.

            Yıllar sonra bu dileğini kendisine hatrlattığımda bir pencerenin onunde otrumuş yeşil upuzun bir vadiye bakıyorduk ikimiz de. Aramızda büyük bir sessizlik oldu öyle büyüktü ki günlük konuşmalar doldurmaya yetmiyordu maalesef.
      “Ben hiç tahmin etmedim bilemedim bilseydim hiç yapar mıydım? Bilseydim hiç yapar mıydım Dünya? Anlıyorsun dimi beni?” dedi ve bana baktı.

“Tabi ki anlıyorum Peri” diyebildim …..sonra tekrar sustum……

6 Haziran 2015 Cumartesi






Ilk Catırtı J

Hayatımda ilk defa gerçekten aynaya bakıyordum göz bebeklerimin tam içine, sabah yüzüme iki su çarptıktan sonra dişimi fırçalarken değil gerçekten özel olarak dudağıma, gözüme, burnuma bu beş duyunun oluşturduğu ifademe baktım. Her biri farklıydı bu sabah her biri şımarıklığının dorukların daydılar. Şımarsınlar hak etmediler mi yıllardan sonra. Hep ihmal etmiştim kendime bakmayı kendimi sevmeyi, gözlerim kitaplara bakıp sınavlara çalışmaktan test soruları çözmekten, kulaklarım hocaları dinlemekten annem ile babamı ama daha çok annemi dinlemekten sıkılmışlardı. Burnumun okulla ev arasında alabildiği en güzel koku okulun kantinindeki karışık tost kokusuydu. Tadım tuzum kalmamıştı zaten annemin beslenmemi kontrol etmesi ile bana ait sevdiğim bir tat da yoktu şu hayatta.

Dokunamıyordum çünkü her şey aynıydı ve bana sunulan şeylerin benim olduğunu düşünüyordum hâlbuki bu hayatta benim olan tek şey sadece herkesin sahip olduğu ve asla değiştirilme ihtimali olmayan parmak iziydi. Bunu bir gün elime amaçsızca bakarken fark ettim annem ve babam her şeyime müdahale edebilirler fikrimi almadan her şeyimi değiştirebilirlerdi hayatımı onlara yeniden dekore edecekleri bir ev gibi sunmuştum ve onlar bu evin tarihi dokusuna narinliğine bakmadan sürekli saçma sapan bir şeylerle dolduruyorlardı. Bir tek şeye dokunamazlardı isteseler bile parmak izime bu benimdi ve asla değiştiremezlerdi ha umurlarında da değildi ama ben gizliden gizliye intikam alıyordum onlardan her şeyimi alabilirsiniz ama parmak izimi asla.
Sonra Üniversite ye başladım kelimenin tam anlamıyla nefes almaya başladım, o ilk yurt odası arkadaşlığı var ya bütün her şeyimi değiştirdi, herkes ile konuşmaya başladım sesli kahkahalar atıyordum ki evde annem buna çok kızardı. Bir kız öyle istekli gibi sesli sesli gülemez derdi. Ondan dolayı mıdır bilinmez evimizde Kemal Sunal izlemeyi sevmezdim. Çatlak insanlarla beraber olmayı sevdim hep beni rahatlatıyordu bu.

Aynaya bakıp kaldığımı fark ettim ne kadar güzeldim ya da güzelleşmiştim artık beş duyum beynimden değil kalbimden emir almaya başlamıştı. Kalbim kontrolü ilk defa ele alıyordu, bocalayabilirdi tabi arada heyecanlanıp saçmaladığı da oluyordu. Önemli değil çünkü yaptığım saçmalıkları seven ve güzel bakan bir adam vardı karşımda. Hayatımda ilk defa biri beni olduğum gibi kabul ediyordu, gerisi boştu. “Sen çok iyisin kalbin iyi bir kere bu da gözlerine yansıyor” demişti. Kalbim titredi, bir insanın kalbi titrer mi? Benim titredi. Ben bundan sonra hayatıma onsuz devam edemezdim ve etmicektim zaten O da ayni şekilde düşünüyor düşünmese bir erkek bir kadına neden böyle davransın. Hoş, arada hatta sürekli düşünceli bakıyor etrafına sanki bir suç işlemiş de onun huzursuzluğu var gibi ama benimle konuşurken beni görüyor, bana bakıyor. Sınıfa geldiğinde bana bakıp “eee günün aydın olsun bakalım melek hanım” demesini çok seviyorum mesela. Beni herkese karşı savunması “rahat bırakın melek başkanı” demesi ile başlamıştı her şey. Çok silik bir tipti aynı benim gibi kimseyle konuşmazdı sınıfta bir ben vardım konuştuğu.
Aslında kendime itiraf etmesem de ikimiz de dışlanan tiplerdik bizim en büyük ortak yanımız buydu. O da insanlardan kaçıyordu ben de, o da okulun favori yakışıklı çocuğu değildi ben de çok güzel kızı değildim. Biz birbirimiz için yaratılmıştık birbirimizin ruhunda travmatik açılan yaraları beraber iyileştirmeliydik, onun da gençliği zor geçmişti benimde yani okadar çok ortak yönümüz vardı ki bir resmen birbirimiz için yaratılmıştık. Yarlarımız anlaşılmazlığımız bizi birbirimize bağlayan en önemli şeydi. Normalde Dünya bütün insanlara ulaşır dertlerini dinler onları anlar yaralarını sarar ve iyileştirirdi insanları. Aynı evde kala kala sanırım bir şeyler kaptım ondan bu sefer ben hayatımda istediğim tek insanın yaralarını saracam Dünya gibi.

Şimdiden herkes bizi birbirimize yakıştırmaya başlamıştı bile Dünya, Peri, Yağız. Onlar da bugun yarın bunların cift haberini alırız diyorlardı. Gaza gelmemeye çalışıyordum ama bir yandan da neden hala duygularını bana söylemiyor diyordum. Her gün beraber derse giriyor, yemek yiyor, akşam bizim evde muhabbet ediyorduk hoş Dünya geçen gün arıza yapınca çocuk da gelmemeye başladı ama bir süre sonra normale döneriz. Her gün kapımın önüne kadar bırakıp “hayırlı akşamlar Melek hanım” demeyi de ihmal etmiyor.

Allahım biri beni seviyor inanamıyordum, benim gibi kendi halinde hiçbir duygumu tam olarak ifade edemeyen ben bu konuda o kadar nettim ki ben onu seviyordum o da beni seviyordu. Bir erkek bir kadını sevmese neden sürekli zaman geçirsin ki beraber, neden sürekli “çok iyisin” desin ki. Başka birini sevse neredeyse her gün bizim eve neden gelsin.
Bunların yanında çok nazik, arkadaşlarıma karşı da çok kibar kimseyi kırmak istemiyor hatta geçen gün Dünyadan özür diliyordu hoş bizim keçi Dünya hiç inandırıcı bulmadığını söyledi çocuğa, neymiş efendim içinden gelerek özür dilemediği için bu sözlerinin hiçbir kıymeti yokmuş kendisi de kabul ediyormuş ama içinden gelerek değilmiş. Bazen gerçekten nasıl bu kadar sivri dilli olabiliyor şaşırıyordum.
Hâlbuki kadın dediğin biraz alttan almalı, uyumlu olmalı sabırlı olmalı erkek yolunu bulamadığında karşında sen olmalısın ki sen onun pusulası olasın bir kere pusula oldun mu artık her yol sana çıkar derdi annem. Dünya benim tam zıddımdı daha özgür, sabır namına hiçbir şey yok istediği her şey anında olmalıydı veya kendisi bir an önce bu işi yapmalıydı, bir adama tam olarak benliğini vererek âşık olduğunu görmedim ben henüz ve bence Dünya asla âşık olamayan kızlardandı. Hep karışık hayalleri vardı kafasında. Uzay dan da hiç hoşlanmıyor zaten Uzay da ondan rahatsız oluyor ama her konuda bunlar birbirlerine zıt gidiyorlardı ben böyle zamanlarda Uzay ı tanıyamıyordum bayağı yaramaz çocuk gibi Dünya ya laf yetiştirmeye çalışıyordu. Yüzü kızarıyordu, gözlüğünü çıkartıp temizliyordu falan Dünya da tam tersi kahkaha üstüne kahkaha atıyordu. Uzay ın böyle zamanlardaki sabrına hayrandım sırf benimle beraber olabilmek için Dünya gibi bir huysuza katlanabiliyordu canım benim ya bunu sevmeyen bir insan neden yapsın ki.

Kalbim sadece onun için çarpıyor, Uzay la biz evleneceğiz çünkü birbirimizi çok seviyoruz ve kocaman büyük bir aile olup sonsuza kadar mutlu yaşayacağız, hissediyorum bunu böyle olacaktı. Âşık bir kadınım ben artık büyüdüm ben, o annemin babamın benim yerime karar verdiği kız değil hedefini bilen âşık mutlu ve huzurlu bir aile hayatına sahip olmayı isteyen bir kadınım ve bunu benimle yaşamak isteyen o insanla ,ki bu Uzay olacak, evlenip mutlu olacağım. Kalbimden ilk çatırtı duyuldu artık durdurmak imkânsız.


16 Mayıs 2015 Cumartesi


HADI ORDAN BAK BAKIIM SEN BENIM GOZUME :)

Şimdi uzun zamandır diyet konusun yazmak istiyorum malum havalar guzellesti ama biliyorsunz ki benim kurtarmam gereken bir akadamisyen dunyası var ondan dolayı çok ilgilenemedim ozur.

Şimdi ben bu diyet konusu uzerine yuksek lisans ve doktora derecesine gelmiş bir insan ve tabiri caizse denemediğim bir teknik yoktur ve yuz kilolardan kırk kiloya yakın bir kilo vermis bir insan olarak ben şişman psikolojisinden en çok anlayan insanlardan biriyim.

Tabiki benim kilo derdim küçük yaşlara dayanır. Daha öncede bahsettiğim gibi Giritli bir aileden gelmekteyim ama zannetmeyin ki ole yunan tanrıçası gibi bir uzum salkımıyla doyup üstüne bir bardak şarap içip "ayyy çok şiştim" diyebilen bir aileye sahip değilim. Bizim mutfağımızda ot çeşitlerinin her türünü bulabilirsiniz fakat o ot yemekleri etle birleşirse sağlıklı beslenme olayı biraz modifiye olur tabi. Bir de yemeklerin muhteşem olduğu Çukurova tadı da eklenince ortaya psikilojik bir tarvma çıkar ve sonuç: Sebze ile besleniyorum ama hala kilo alıyorum olayının ete kemiğe bürünmüş halini gorürsünüz.

Yazık annem bu konuda çok disiplinli bir kadındr bir kadının asla kendini bırakmaması gerektiğini ve yanındaki karşı cins ne kadar başkalaşmış olursa olsun senin bir Grace Kelly kıvamında ince zarif ve narin olman gerektiğini savunur ve bu konuda herkese karışır. İlk olarak da kızı olan bana.:( Kendisi 70 yaşında olmasına rağmen hala kadın aynı kilodadır ve bazen hakkaten hastanede karıştırılmış bir çocuk olduğumu hissettirir bana, içimden "belki de onun kızı ben değilim belki suan dışarda sarışın 90-60-90 gözler mavi taş gibi bir hatun annemin kızıdır" diye düşünürüm.

Bu sebeplerden dolayı beni diyetisyenle tanişmam çok küçük yaşları bulur. İlk diyetisyenim Ozlem diye bir hatundu gayet formuna dikkat eden genç bir bayandı bekardı ve anormal derecede şefkatliydi. Yani annem "o boğazını tutcaksın!" diye kestirip attığı zamanlarda bu kadın bana şefkatin en büyüğünü göztermiştir. ve onun sayesinde hayatımda ilk defa bir diyetisyen bana 10 kilo verdirmişti. ve küçük yaşlara göre on kilo bana yeterliydi.O kibrit kutusu kadar peynir muhabbetine ilk 15-16 yaşlarda başladım.(sonradan midem bulandı ama )

On kilo vermenin hafifliği ile muhteşem hissetmiştim kendimi annem hemen tenise başlattı beni harika gidiyordu hayatım. Fakat bizim aile normal değil ki bir araya gelince su samuru şeklinde yediğimiz ve hatta muhabbete değil yemek yemek için buluştuğu-muzdan ben verdiğim o on kiloyu aldım. Yani bizim ailede şu yoktur "ya çok özledim seni gel de bir görüşelim valla ya iki laf edelim" şu vardır " kuzum bak gel şole güzel bir içli köfte yapalım yanına da fırında sarma (dikkatinizi çekerim içli köfte ve sarma!!!!) ben de uzun zamandır yapmıyorum zaten hem de muhabbet ederiz." Muhabbet en son iş maksat yemek yemek!

Sonra ben bu kiloları aldıktan sonra en zor safhası başladı Ozlem e nasıl gitcem geri. Kadın bana doğal olarak demez mi "vay hayvan vay ne yedin hipopotam yuh hepsini almıssın pes" ben olsam derdim. Neyse yüzümü sıyırdım ve gittim bir de ne göriiim aman tanrım Ozlem bu arada evlenmiş kilo almış ve o sefkatli Ozlem gitmiş yerine "yemicen yemicen o agzını kapatcan bu kadar basit!" diyen bir kadın gelmiş. İçimden siz kapatamamışsınız ama dicektim ki geçmişin hatırına sessiz sedasiz koşarak uzaklaştım ordan.

Karar verdim step yapacaktım spor merkezine gittim yazıldım annem tabi sonsuz destek. Ya hayatımda bu step kadar manasız bir spor olmadı. Geri zekalı gibi bir tahtanın üstüne çıkıp inmece ve de  sen o tahtaya çıkıp inerken ağzında nefes alamassın nefesin başka bir yerden alırsın ve bütün yağların bıngıl bıngıl sallanır, fakat sen önünde gördüğün hatunun poposu gibi hiç bir yerin sallanmıyor zannedersin peh büyük yalan. Hareketler hızlandıkça deli gibi terlersin aynada hareketi kaçırmamak için hiç kendi yansımana bakmassın zaten ön tarafta  özgüveni olan "taş" lar olur hep ve sen ,en azından benim için ole oldu, kendi canhıraş feryat debelenen vucudunu gördüğünde bu işin bunla da olamıyacağini fark edip ordan da uzaklaşırsın ki zaten benim istediğim kiloya ulaşmam için çin seddine bir gecede inip çıkmam gerekeceğinden, hiç zorlamadım, ve Dunyacım dedim hadi kızım al voltanı burdan. Annem, oxford bursunu geri çevirmişim gibi üzülmüştü ve babama "ne olacak bu kız Ramazan valla çok üzülüyorum ben" babam muhteşem hukukçu analitik düşüncesiyle "merak etme biraz büyüsün çırpar" demişti :)

Sonra Universite yıllarınin ilk iki senesi hiç takmadığım gibi nsanların da hiç takmadığını düşündüm ne zaman ki bir erkek arkadaşım "kızım ne güzel suratın var bu ne kilo" diyene kadar. Aman tanrı bir hırs bir hırs hızara gir deseler gircem. Hemen üniversite okuduğum yerin en ünlü diyetisyenini buldum.Muhteşem bir merkez kadınlar taş ve genelde şişmanların bulunduğu bekleme odasında kendimi Angelina Jolie zannettim okadar şişmanlar vardı ki hatta teyzenin bir tanesi yanıma yaklaşıp "yavrum sana ne gerek var sen de zayıflarsan artık bir deri bir kemik kalırsın" demişti ki hala nur suratı gözümün önündedir. Anormal zengin hatunlar ama herbir gençliklerinde çıtır suan dev gibilerdi.

Hepsi " ah ah ben evlenirken bölemiydim ama işte üç çocuktan sonra napalım bu doktoru çok övdüler valla zayıflatmadan bırakmıyormuş geldik bakalım, bir arkadaşıma 30 kilo verdirmiş hadi inşallah" diye konuşurken sıram geldi içeri girdim.

Girdim ki ne göreyim dunyanın en şişman diyetisyeni "oha " dedim kendi kendime noluyor ya bence bu beni ham yapar diye düşünürken."Hoşgeldin tatlım otur" dedi içim titriyor tabi benim. Konuştuk o iğrenç tartıya çıktım ölçüler alında bacak basen bel vs ve ben bir kere daha "tamam bir bir bufalo kadar büyüğüm ve iğrencim hissi geldi. Her seferinde  böyle olur, ve hatun konuşmaya başladı
"canım bak senin çok sıkı bir diyete girmen gerekiyor  (hadi canım!) şimdi sana bir liste vercem bu işi bu yaşta halletmen gerekiyor. Bunu kendine nasıl yapıyorsun ya genceciksin ve muhteşem bir yüzün var (hep ole olur zaten) yani bütün hayatın değişcek Allah bilir senin erkek arkadaşın da yoktur şimdi neden şişmansın, tipin güzel değil , adam elini attımı yağ torbası hiçbir erkek bunu istemez" Hop hop ne oluyor ya kendine bir bakar mısın dedim içimden ve yüzüme yansımış olacak ki kadın hemen açıklama yapma gereği hissetti "sen bana bakma ben hormon hapları kullanıyorum ondan böleyim rahatsızım ama sen gençsin hem sen böle yemeğe devam edersen evde kalırsın kızım" dedi.

Ben sadece şişman olmakla kalmayıp bir de depresyona girmek uzereydim "haklısınz" dedim haklıydı iğrençtim kendimden nefret ediyordum yaşamama gerektiren bir şey kalmamıştı ve artık ölebilirdim. Ayağa kalktım diyet listemi aldım umutsuzca kapıya doğru ilerlerken artık disiplinli olmam gerektiğine karar vermiştim ta ki masanın altında hayatımda göremiceğim büyüklükte bir sandöviç görene kadar. "hadi leyn" dedim kendi kendime ve bu kadınların neden buraya geldiklerini anladım "kocan aldatır seni" motivasyonu bunlarda işe yarıyordu yani bir nevi stockholm sendromu.O son oldu.

Sonra hayatıma mezoterapi girdi ve ben 40 kilo verdim Ozlem diye muhteşem bir doktorum vardı harika bir enerji yakaldık ve ben sonunda kilolarımdan kurtuldum. Annem beni üç ay sonra tanıyamaz hale gelmişti ve mutluluktan ağladı. Oscar alsaydım bu kadar sevinmezdi emin olun tam tamına 36 beden oldum.

Bu anlattıklarım sadece yarısı bunu gibi daha bir sürü olayım var ama bir yazıya sığdıramıcam belki bir gün kitap yazarım bilmiyorum.:) Fakat şu bir gerçek çok kilolu biri iki ay gibi kısa bir surede 30 kilo verdikten sonra karşıma geçip "ya az yedim spor yaptım basit yani" dediğinde şöyle diyesim geliyor " ha biz eblehiz bu kadar kısa zamanda yapılan bu kadar basit bir işlem olduğunu bilmiyoruz sen bak bakim benim gözümün içine hadi ordan beni kandıramassın ne yaptırdın kime yaptırdın kaça yaptırdın dökül" diyesim gelse de şişman psikolojisinden anladığım için "hmmm super olmuşsun" diyorum. (bu arada şişmanların bir kilo verme tekniklerini saklamak gibi bir huyları vardır ki bu ayrı bir yazı olmalı:))

Neyse ben halimden memnunum artı kadın dediğin hatun kıvamında kıvrımlı olmalı çok şükür kıvrımlarım var ve öyle sıska sinsiler gibi ortalarda dolanmıyorum ne demiş Cemil İpekçi "yemek yemeyi sevmeyen kadın sinsi" olur demiş ki hayatımda sıska sinsi örnekleri çok. Peynirle beslenen, hayatından bir yemeği tam hakkı kadar yağla yapmayan adamı da sırınç eden kendinden soğutan kadınlar var. Ayak ayak üstüne attıklarında bacakları birbirine saç örgüsü gibi saırılınca hoş olduklarını zannediyorlar fakat unutuyorlar ki yatakta ha tahta ha sen :))!! Neyse sonuç olarak herşeyin fazlası zarar. Kadın dediğin Monica Belluci kıvamında olmalı ki 2015 James Bond kızı olarak ukala İngilizlerin  o sıskaları bırakıp Monica yı secmelerinde bir sebep vardır diye düşünüyorum.
Yemek yapmak güzeldir hele sevdiklerine yemek yapmak ve yemek daha güzeldir, ama sevginin bile kararında olduğu bir hayatta yemek yemek de kararında olmalı:))

Hatun Kıvrımlı Dunya dan sevgiler:))

10 Mayıs 2015 Pazar









"Bundan cok Eminim"

Yine uyanabildim ve yine belimi sarmış bir el, sırtımı gıdıklayan bir nefes. Akşamın hoş sohbeti beni buraya nasıl getiriyor anlamıyorum. Nasıl bu kadar nefsime yenik düşüyorum, sadece sohbet edeceğimi düşünerek buraya geliyorum ve yine sabah kendimi biri belime sarılmış vaziyette yatakta buluyorum.

Halbuki annem babam beni çok muhafazakar yetiştirmiş ozellikle bu şekilde bir hayat yaşamayayım diye beni beş vakit namaz kıldıran , erkek kızların ayrı olduğu bir okula göndermişti çünkü çocuklarının dini bütün bir insan olmasını istiyorlardı. Bu tarz okullarda başarı oranı da çok yüksek olduğu için bu da çok normaldi çünkü bu okullarda ya gay olursun yada ders çalısır ve en büyük okulları kazanır sonra bir kız sana baktı mı elin ayağın birbirine dolaşır. İlk yaşıcağın tecrube de muhtemelen senin ilk aşkın olur ve sana büyük bir kazık atar. Sen de yine döner dolaşır annenin sana bulduğu uygun kızla evlenirsin çünkü mutluluk senin anneni ve babanı mutlu ettiğin sürece vardır senin mutluluğunun pek önemi yoktur.

Bu tarz evlilik yapmış arkadaşlarım da bir -iki çocuktan sonra o gençliklerinde yaşayamadıkları ilişkileri ve patlamayı evlendikten sonra yaşarlar böylece aldata koca olurlar. Belki ben karımı aldatmamak için şimdiden bu çılgınlıkları yapayim diyorum. Bu da sanırım benim savunma mekanizmam.

"Gunaydın" dedi gıdıklayan nefes. "yine dayanamadın bana göruyorsun değil  mi"

"Günaydın aşkım böyle bir güzelliğe nasıl dayanırım ya "

"Uzay sen varya işini çok iyi biliyorsun  şeytan tüyü değil şeytan bütün bildiklerini öğretmiş sana bence şöle dışardan bakınca çok silik ve ezik gibi duruyorsun normalde ben senin gibi adamlara dönüp bakmam"

Gülümsedim ve yüzüne bakarak "İlk intiba herzaman aldatıcıdır tatlım bunu kimse solemedi mi sana huysuz"

"aaa ne huysuzluğumu gördün ya nankör. Akşam o sıkıcı arkadaşlarından geldiğindeki yüz ifadeni görseydin asıl huysuzun kim olduğunu anlardın, serseri hadi hadi ben derse geç kalıyorum bir zahmet okula bırak bir de derse girmiş olursun. O zavallı kızın notlarını alıyorum diye rahatsın ama birgün gelip o da postayı koycak sana"

"Çok tatlı insanlar aslında ve Melek bana neden posta koysun ya ben ona bise yapmıyorum hatta hayatını kolaylastırıyorum Melek olmasa zaten ben o gruba girmem de napacaksın işte ev arkadaşları biraz arıza tarafları var aslında ama takılıyoruz iste ya simdilik bakalım"

"Takılma canım ne takılıyorsun ya yanlış anlama o Melek eziğini kıskanacak değilim kezban kılıklı ergen geçen gün konuşurken ters ters bakmalar falan ne oluyor ya kocasıysan bilelim yani"

"offf sabah sabah ne çene bu ya hadi canım sen giyin ben seni okula bırakayım zaten ben bu dunyaya kadınların emrini yerine getirmek için gönderildim"

Okula girince kalbim sıkışıyordu bütün bu çevre insanlar bana ait değilmiş gibi gelirdi. Ynaımda oturan taş gibi hatunu ve onunla yaşadığım her şeyi de orda bıraktım taa ki akşam yeniden kollarında olana kadar. Bölümün yoluna döndüm ve istemediğin ot dibinde bitermiş hesabı dün akşam bütün sinirini benden çıkaran Melek in arıza ev arkadaşını gördüm. Kafamda durayımmı basıp geçeyimmi derken kafasını cevirdi göz göze geldik ve tabi ki durmak zorunda kaldım.

"Günaydın  Dünya bırakiim istersen bölüme"

"Günaydın" dedi sesinden sinirler gevşemiş oh çok şükür diye içimden geçirdim. "ya valla süper olur seni bana Allah gönderdi" dedi ve arabaya biniverdi. Vay be ne rahat kız zaten bu kominist takımı böleler herkesin arabasına binerler, rahatlar kuralları yok aslında özenmiyor değilim aslında gönüllerine göre yaşıyorlar sınır yok , ayıp yok bizim cemaatçiler gibi günah yok kınama yok herkes kendinden mesul.

"Hayırdr nereye geç kaldın ?"

"Ali Koc ile toplantım var da bana bir şey danışacakmıs gel Dünyacım çözersen sen çözersin dedi bana ay alemsin derse tabiki ama sen derse pek girmiyorsun sanırsam Melek ten duydugum kadarıyla." dedi ve küstahca güldü.

"Ya Dünya sen hep böle misin yani sabah akşam öğlen insanları yılan gibi sokar mısın?" dedim ve dediğim andan itibaren pişmanlığım bir ton ağırlık gibi çöktü üzerime sanırım kahve içmemiştim ondan olmuştu bu. Döndüm baktım, kıvırcık saçının bir tutamı gözünün önüne düşmüş ve birden gözleri dolmuştu.

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?, Teşekkürler Uzay pardon ben espri yapmiştım sabah sabah sinirni bozdum tekrar teşekkürler" dedi arabadan indi camdan el kaldırdı ve bölüme yürümeye başladı.

Ya Uzay hıyarağası kıza böyle denir mi zaten birbirinizden gıcık aldınız ne diye arabana alıyon ozaman neden çünkü gerizekalıyım. Durup arkasından bakınca saçlarının lüle lüle kıvırcık olduğunu , vucut hatlarının yuvarlak ve hatun kıvrımlı olduğunu istediği kadar spor giyinsin mutlaka topuklu tercih ettiğini farkettim. Çapraz taktığı postacı çantasına bir şeyler sıkıştırırken arkaya bakıp benim hala durup ona baktığımı görünce  okadar hızlandı ki adımlarından çanta bir o yana bir bu yana çarpınıp duruyordu.İçeri girdi merdivenlerden hızla çıktı ve gözden kayboldu.

Saçındaki kıvırcıklar kadar yoğun bir enerjisi vardı o enerjiyle doğru orantılı olarak da fırtınası, yağmuru kasırgası kasıp kauvurup geçiriyordu insanı.Gözleri ela teni beyaz sarı arası bir seydi. Arızanın onde gideniydi herşeye bir kulp bulurdu, Melek bu kıza nasıl tahammül ediyordu.

Aslında benim bu insanlarla ne işim vardı,Peri ve erkek arkadaşı alemlerdi haftada bir mutlaka kavga eder olay olurdu Melek desen universitede okuyor ama iki lafı biraraya getiremeyen bir kız Dunya desen zaten kendi başına bir arıza ama evde en otorite sahibi de O idi. Ukalalık diz boyu hiçkimseye guvenerek yaklaşmıyordu bence çocukluğuna inilmesi gereken bir tipti. Öyleydi de kafama takıldı bu ukala sallamadığı bir adamın ettiği bir lafa neden gözleri dolacak kadar bir tepki vermişti. Bu arada gözleri yaşarınca yeşile kayıyormuş bunu da ilk defa bu kızda gördüm manyak ya kız göz rengi de normal olması beklenemez.

Aman ya Uzay oğlum ne dert ettin gider yarın "Özür dilerim" dersin olur biter kadınlar için bu iki kelime  "ben eşşeğim" ile eş değer ve bu onları çok mutlu eder çünkü zannederler ki hatamızı kabul ediyoruz. Şunu hep gözardı ederler özür dilediği zaman bir insan onu gerçekten hissederek kalpten sölemiyorsa " kapa çeneni" ile aynı anlamdadır. Kalbimin derinliklerinden özür dilediğim anlar çok geride kaldı.

İki gün sonra Dunya hanımın karşısına çıkıp "ozur dilerim" dicem o da hatasını anladı dicek ve bende boylece bu tatsız olaydan sıyrılacam. Karşima geçip bir sürü ukalalık etcek bütün hatunlar bu özür sırasında böledir "hatanı anladığına sevindim" havası atacak bundan eminim......