23 Temmuz 2015 Perşembe





Hayattaki en önemli iki kelime

On sene sonra karşımda duruyordu saçları dökülmüş, göbeklenmiş, eskiden gözlerinin içi gülen adam yoktu karşımda.
“Hoş geldin”
“Hoşbuduk”
Kapıdan içeri girdi on sene önce öğrenci evimize gizli gizli girer gibi fark ettim tedirginliğini
“rahat ol bu şehirde giren çıkana bakmıyorlar hatta çoğu insan benim burda yaşadığımdan bile habersiz artı görseler bile sormaya cesaret edemezler eskidendi o”
“ne bilim eskiden kalma bir alışkanlık sanırım”
Geçti oturdu salonumun en sevdiğim köşesine her zaman orda hayal etmiştim O nu zaten. On sene boyunca eğer bir gün gelirse nereye otururdu, evimi beğenir miydi, kahve içer miydi eskisi gibi az şekerli ya da sigara, hep bunları merak etmiştim.
“evin çok güzelmiş sen bayağı ev kurmuşsun ben hiç böyle hayal etmemiştim aslında ama her zaman ki gibi çok zevkli döşemişsin”
Sadece O’nun anlayabileceği bir gülücük attım iltifatına karşılık olarak. 
“Sağol biliyorsun evin sıcak olması önemli; bir evi ev yapan yırtılmış koltuk kılıfı, eskimiş yemek masası ve kullanılmış halıların eve kattığı yaşanmışlık havası yeni eşyalar eve alışana kadar öle cillop gibi ortada durması beni hala mobilyacıdaymış gibi hissettirir. Onun antikacıların ayrı bir severim bilirsin”
“Bilirim bilmem mi çukurcumayı az arşınlamadık sayende her bir kahve fincanına tek tek inceleyip okşamanı hayranlıkla seyrederdim”
Tam bu sırada salonu süzerken evin her köşesinde bir anı vardı kanepenin yanında bana doğum günümde aldıkları kocaman eski bir sandık duruyordu Allahtan içini açmadı yoksa bütün on yılın arşivi çıkacaktı gereksiz yere. Büfe aynasının önünde bana Öğretmenler gününde aldığı el yapımı ahşap  mücevher  kutusu vardı , kitaplığımda Oğuz Atay Tutunamayanlar ve Nietche nin gözyaşları ve bana giderken verdiği Zara nın nostalji albümü (daha doğrusu kaset).
“Etrafa bakıyorum da…”    evet yakalandık dedim içimden!
“hep eski eşyaları almışsın evine antika tarzı”
“hmmm evet severim bilirsin eskiyi”
“ her şeyin eskisi makbul öyle mi?”
“ öyleydi bir zamanlar ama şimdi bir zamanlar senin de dediğin gibi arkaya bakmamak lazım” öldürücü ilk darbemi indirdim.
“ Eyvallaaaaaah” dedi pişman ve ben bunları çoktan hak ettim der gibi.


“Nasıl dokundun?”  dedim birden sanki tek atımlık bir hakkım vardı ve ben zamanımı iyi kullanıp kafamdaki soruları cevaplamalıydım ole bir telaşla sordum
Gözlüklerini çıkardı sinirlendiğinde hep gözlüklerini çıkarırdı o huyu bile değişmemişti. Başını dayadı eline ve derin bir nefes alıp.
“bunları konuşmasak!”
“Aklım almıyor biliyor musun O nun yaklaşmasına bile tahammül edemeyip,  benim yanıma kaçarken, bunu da açık açık belli ederken, hal böyleyken nasıl nasıl onunla aynı yatağı paylaştın?  O nu nasıl öptün?  Benim kokumu içine çektiğin gibi onun da kokusunu çektin mi?  Gözlerinin içine bakıp nasıl evet dedin, hadi evet dedin bunun doğru olduğuna nasıl inanarak yaşadın? Butun bunları merak ederek ve mutlaka mantıklı bir açıklaması vardır diyerek yaşadım ve şimdi bu açıklamayı duymak istiyorum!”
“Her seyden  önce sen benden nasıl vazgeçtin?  Beni nasıl bıraktın ses seda kesildi nasıl beni  yalnız bıraktın başka bir hayata gidiyordun ve o hayatta benim yerim yoktu sanki  oyle davranıyordun”
“sen de en yakın limana yanaştın bravo !”
“ Ailen senin için muhteşem izdivaçlar planlarken beni düşünmüyordun heralde!”
“Sen  Melek ile ateşli geceler yaşarken beni düşünüyor muydun?!  Mesela ilk öpüşmenizde kulağına fısıldadığın sözleri söylememi ister misin? Uzattığın sene beraber ders çalışırken senin nasıl ondan özür dilediğini yaptıklarından pişman olduğunu gerçek sevgiden nasıl bahsettiğini  ayrıntılı bir şekilde anlatmamı ister misin ya da yumuşak donunuslarınla nasıl onu tahrik ettiğini anlatayımmı  çünkü sen bu konuşmayı yapıp evden çıktıktan on saniye sonra Melek hepsini mutluluğunu paylaşmak adına bana anlattı  tabi ki !!!!”
Yüzünde donmuş bir ifade vardı ayrıntılar bu şekilde olmasa dahi ortaya çıktıkça ikimiz de ne salak olduğumuzu düşünüyorduk.  Sonuç olarak yeni bir şeye başlıyorduk ama ikimiz de neye başladığımızı bilmiyorduk bu kadar şeyden sonra birbirimizi görmememiz mümkün değildi O da ben de bunu gayet net biliyorduk.
Nasıl olmuştu da biz birbirimizi bırakmıştık  bilerek isteyerek kızarak gurur yaparak ama konuşmadan hesap sormadan nasıl bu hale gelmiştik ikimiz de anlamıyorduk.
2002/bir Şubat sabahı
Karlı bir sabahtı kızlar okula gitmişti  ben evde tek başıma kalacaktım ama kar da çok güzel gözüküyordu. Telefonum çaldı Uzay
“Neden gelmedin okula muhteşem bir manzara var senin de olman lazım”
“ya üşendim biliyorsun bizim ev çok yokuş ve dolmuşlar çıkamıyor ben de inemiyorum falan”
“hmmm peki sen bilirsin ama sensiz olmuyor soliiim hem kafama kar topu atma zevkini kaçırıyorsun haberin olsun”
Güldüm , kızlar dahil bir onun aklına gelmiştim dumanı tüten çayımı aldım yanında petibör bisküvimle camın kenarına oturdum. Uzay aslında ozunde çok düşünceli bir  çocuktu ama maalesef konuşmayı beceremiyordu.  Ben onu anlıyordum sanki kafasını okuyordum tabi o da benim ilginç bir telepatik bir bağ vardı aramızda. Aradan tam bir saat geçti kapı çaldı açtım karşımda Uzay hertarafı kar. Pat diye karı üstüme attı.
“ya Allah kahretmesin naaaptın ya deli misin sen bu ne ya off!”
“aslında cok deli değilim hatta gereğnden fazla ciddiyimdir ama sen bana atamıosan ben sana atiim dedim”
“saol geç içeri geç ya of üzerimi değiştiriiim bari bekle !”
“oooo Çaylarrrr içilmiş bana da veririmisin bir çay”
Az yede kendine bir hizmetçi tut dedim içimden ve aynı anda “ ben de cok oluyorum dimi” dedi. Hiç ses çıkarmadım.
Çaylarımızı ve bisküvilerimizi camın kenarındaki içine gömülebildiğimiz koltuklarda içreken hayattan, aşktan, okuldan işten aileden sohbet ettik tam 5 saat aralıksız konuştuk. Konuştukça içimiz tertemiz oluyordu sanki, ruhumuza bir nev-i hamamda kese atıyorduk.  Tam bu konuşmanın en alevli yerinde kızlar ve Yağız geldi.
“aaaa Uzay senin ne işin var burda biz de seni aradık bulamayınca eve gitti yada babası çağırdı zannettik” dedi Peri.
Melek in yuzu siyaha kesti birden ben anladım ama konduramadım, Uzay da Melek e baktı ama sonra cok ilginç bir cesaretle
“Dünya ya kar atmadan bugünü bitiremezdim bir sıfır öndeyim  artı şu çay ve bizküvi kombinasyonuna hayır demem çünkü Dünya bana hazırladı”
Uzay bu kadar şey söylerken Melek in yüzü daha beter siyah oluyordu sonunda
“Allaaaaah Dünya bir bisküvi yapar kıymete biner bizim yaptığımız poaca börekler hiç yani”
“aaa yok canım onun yeri ayrı bisküvi ve çay benim çocukluğuma ait bir tad ondan diorum”
“hmmm Dunyacım Uzay a taş kaynatsan ellerine sağlık dicek hay maşallah aranızdan su sızmaz olmuş” sürekli bu iğnelemelerle dolu bir akşam geçirdim. Benim de huyum kurusun birşeye taktım mi üzerine giderim o akşam Melek in saçma kıskanması yüzünden (tabi ben ozaman ole düşünüyordum)  ben de savaş alanımı belirleyip karşı atağa geçtim bir seviye ileri gidip Uzay ile partner olduk birbirimize partnırım diye hitap ediyorduk artık ve Melek sanırım acillik duruma gelmişti. Çünkü onun 8 ayda bulamadığı samimiyeti ben iki ayda elde etmiştim.
Yagız ve Uzay gittiler ben ortalığı toplamaya kalktım Peri salona girdi beni Melek in huysuzluğu konusunda uyardı ama benim cok umrumda değildi cunku ortada yanlış bise yoktu bu tamamen Melekin husnu kuruntusuydu.
Mutfaga girdim bizimki sinirini atamamış bir sigara yaktım ben sigara yaktığımda genelde hemen kaçar giderdi kokmasın diye. Bu sefer dumanın içinde durdu.
“bir kahve mi içsek kızlar?”
“bugun de Dunya hanımın hamaratlığı içeceklerden yana içelim bakalım”
“amanda kimin arkadaşı sinirlenmiş bugun kızım benden mi kıskandın Uzayı ya sen de varya alemsin ha kuşum rahat ol sen manyak mısın ya “ diye ortalığı sakinleştirmeye çalışırken  Melek bunu yanlış anladı ve ben özür diliyorum zannetti ve o ana kadar kapasitesini cok zorlayan daha once hic bole beylik laflar etmediği için alışık olmadığımız Melek aşktan ne istediğini bilen hırslı bir kadın olmuştu karşıma oturdu gözlerime baktı
“Bak Dunya  şu hayatta çok şey görmedim belki çok kucuk bir çevrenin kızı olarak geldim safım ama aptal değilim ben. Su hayatta “seni seviyorum” dan daha önemli bir cümle ne biliyor musun “seni bırakmam” ben Uzay ı asla bırakmıcam belki ilk baslarda bu ona ters gelecek ama o da bir gun benim sevgimle sarmalanmayı sevecek , o gun geldiğinde ruhlarımızın da uyumlu olduğunu anlıcak. Ben onu bırakmıcam her zaman iyi gününde kotu gününde her zaman yanında olacagım, gerekirse yaralarını sarcam ve ben sabrettikten sonra biliyorum ki o da beni sevecek isticek mutlu buyuk bir aile olacağız” dedi . Bunlar cok buyuk laflardı ve bana söylemişti bunları. Sigaramı söndürdüm , kollarımı masaya dayayıp Melek e doğru hafif eğildim neden böyle bir şey soledim ozaman ben de bilmiyorum ama söyledim işte bilmiyorum
“Melekcim  senin rahatsızlığını anlıyorum ama çok fazla düşünüp kendini yoruyorsun ben ise tam tersini düşünürüm seni seviyorum olmadan seni bırakmam olmaz olamaz kendini kandırırsın ve ben hep fiziksel aldatma ve aldanma acı verir ama bir adam sana bakarken başka birini düşünüyorsa istediği kadar seni bırakmasın sen daha çok acı çekersin tabi bu sadece benim düşüncem”
Bana ozaman anlamadığım fakat şuan tam olarak anladığım acıyan gözlerle bana baktı ben de ona bir gülüş attım o olayı kapattım daha doğrusu ben kapatığımı zannettim.  Meğer Melek ne kadar verici ne kadar hedefe odaklı ne kadar aşıkmış çünkü ancak aşık bir kadın bu kadar ister birini. Bu anlamda ona hep saygı duydum.  Kendime ise kızdım neden bu kadar gururlu neden bu kadar inat davrandım diye.
Ben o andan itibaren O nun için tehlike arz ediyordum çünkü karşısında frekansların tuttuğu bir çift görüyordu. Aralarına giremiyordu çünkü ne dediklerini anlamıyordu ve bu çok sinirini bozuyordu. İlk zamanlar bunu açık ve net bir şekilde belli ediyordu ben hiç oralı olmuyordum çünkü geçecek diyordum anlıcak bizim muhabbet için biraraya geldiğimizi Allahtan Peri de benim gibi düşünüyordu aradaki dengeyi sağlıyordu. Hoş şimdilerde keşke dengeyi sağlamasaydı keşke herşey patlak verseydi ne olacaksa o zaman olsaydı.
Melek bir hafta sonu ailesine ziyaretine gitti ve dönüşünde bambaşka bir kız olarak gitti tamamen pozitif neşeli ve grubun enerjisini düşürmeyen biri olmuştu ilk olarak ben sonra diğerleri buna çok sevinmiştik.

Örümcek ağını kurar ve orda beklemez geri çekilir bir iki tane kelebek  gelir yapışır mı diye. Ag ilk başlarda gözükmez günün rengindedir hiçbirşey yoktur görünürde kelebek bir tur atar , iki tur atar üç tur atar tam emin olamaz onun güvenini kazanması gerekir ama işte kelebek bu ya delidr uçar umrunda değildir bir şey çünkü zaten kısadır ömrü en iyi şekilde yaşamak ister.  Ağın altındaki çiçekleri görür aşık olur ama huzursuz olduğu da bir şeyler vardır bir türlü gitmez. Sonunda bir gün karar verir çiçekleri gidecektir onlara konacaktır aşık olup ölene kadar onların etrafında uçacaktır. Kanatlarını çırpmaya başlar evet artık ömrünün sonuna kadar aşık olduğu çiçeklerin yanında uçacaktır. Tam yaklaşmışken o kelebeğe aşık olan örümceğin ağına takılır can çekişir örümcek anlamaz, istemiyordur orda olmak ama oraya takılmıştr bir kere kendi kararıdır ordan geçmek. Örümcek “seni bırakmam” der madem beni seçtin madem sen benden geçtin seni bırakmam göreceksin seni dünyanın en mutlu kelebeği yapcam.  Örümceğin fedakarlığından dolayı kelebeğin ömrü uzar ama ruhu çoktan ölmüştür kelebeğin.