23 Ocak 2016 Cumartesi



Aldanış......

Benim gözlerimdi, benim ellerimdi sanki onunkiler o kadar aynıydık ki beraber olduğumuz günlerde ve gecelerde eşitlemeye çalışırdık nefesimizi kalp kapakçıklarının kanı aynı anda pompalasını isterdik yoksa  sanki ayrı düşecektik. Benim nefesimi çekerdi  içine nefesim sin derdi. Ne oldu da nasıl oldu da başka bir nefesi içine çekecek kadar yabancılaştık ne oldu da gülüşünün yan tarafında oluşan çizgilerin sebebiyken şimdi o çizgiler oluşmaz oldu.

Zamanın geçmesini sağlayan olaylarmış şuan daha iyi anlıyorum zamanı sen geçiriyormuşsun. 

Zaman her şeyin ilacı diyorlar ya hayır zamandaki insanlar ilaçmış aslında. Zamanın geçtiği falan da yok yalan kum saatinin kumlarını oluşturan sadece anılar  o kadar.

Her gün bir olay oluyordu Melek ikimizin arasındaki etkileşimi hissettiğinden midir nedir  anlamsız şımarıklıklar yapıp duruyordu. Sanırım hayatının aşkı için savaş veriyordu. Bu hareketlerinin dikkat çekip duygularını açmaya fırsat kolluyordu. O kadar yoktu ki bizim için daha doğrusu benim için, Uzay beni sarıp sarmalamıştı beni galaksinin ortasına yerleştirmişti bütün gezegenlere de işte bu diyordu bu benim Dunyam herkes bunun etrafında dönecek. Güneş onu incitmeden doğup batacak ay da uyandırmadan hafif loş bir ışık verecek. Etrafımda bunlar olurken benim yüksek duvarlarım her gün biraz daha korumasız bir çember  haline geliyordu zaten böle ola ola da en zayıf noktam oldu hayatım boyunca. 
Akşam sürekli bizim evde toplanıyorduk muhteşem muhabbetler oluyordu. Ben hep mutfakta olurdum ortalığı toplama bahanesiyle ama içten içe O bir fırsatını bulur da mutfağa benimle yalnız kalmak için yanıma gelir mi diye beklerdim. Uzay ilk önce salonda oturur bir müddet beni bekler 

Melek in çırpınışlarına cevap verir sonra terlik sesi yavaş yavaş kapıya yanaşmaya başlayınca benim kalbim ağzımda atmaya başlardı. Kapı kolu sesi son uyarıcıydı ve

“Bir sigara içelim bari Dünya hanım” dedi  içerde bunaldığını belli ederek.

“Dünya hanım”  “hanım” ne özel bir laf ne kadar basitmiş gibi duran fakat içinde her şeyi barındıran bir hitap. Bana hanım dediği zaman kendimi onun hayatının en özel parçası gibi hissederdim  bir kelime ile bir insan diğerine aşkı, eşi, parçası, geçmişi ve geleceği diyebilir miydi işte hanım ile hepsini birden diyebiliyordu.

“İçelim Uzay Bey çayınız bitti sanırsam” dedim sırıttım. O da sırıttı

“çay bahane” deyiverdi ve Melek girdi içeri

“çay mı istedin ben koyardım neden zahmet ettin”

“sigara da içeceğim de ondan Melek. Sen de sigara dan hoşlanmıyorsun mutfakta içeyim dedim”

Sigaranın nadir yakıştığı adamalardandı bazı adamlar sigarayı bırakmamalılardı. Uzay ın bir gün başka bir nefes için sigarayı bırakacağına inanmazdım. Melek in duygularını o zamanlar içimde hisseder içten içe üzülürdüm ama alkol kanıma karışmıştı bir kere duramıyordum bana hissettirdiği duyguları bastıramıyordum.

“gıcıksın Uzay!”  dedim birden sigarasını çoktan yakmıştı ve dumanların arkasından bakıyordu bana.

“ya ben seninle muhabbet edemiyorum gerçekten biz neden seninle rahat olacağımız bir yerlere gitmiyoruz?”

“deli misin bizi topun ağzına koyarlar”

“sence bu benim umurumda mı” eskiden hiç bir şey  umurunda değildi ama şimdi………

“tamam yarın akşam buluşalım o zaman sadece sen ve ben bakalım benim çeneme dayanbilecek misin sana bir hak veriyorum bir saatten sonra sıkılırsan kalkalım dersin ben anlarım” suratıma bakıp güldü hep böyle gülerdi gülüşü bile bir şey anlatırdı sanki.

Bir sonraki akşam beni evden aldı ve biz şehrin en güzel kimsenin olmadığı bir kafenin, ki bu kafe sonradan yıkıldı, en üst katına çıktık ve sadece ikimizin oturup muhabbet edeceği bir loca ya oturduk. 
Sanırım benim Ona aşık olduğumu fark etmem tam da o gündü. Altı saat hiç durmadan konuştuk eli elime değmedi sadece konuştuk, yıllar geçtikçe ve O benden koptukça benim özlediğim hasretini çektiğim tek şey bir nehir gibi zaman zaman deli zaman zaman sakin akan konuşmalarımızdı. Altı saatin sonunda eve geldiğimde Peri ve Melek beni bekliyorlardı bir gariplik vardı ama anlamadım.
“ooooo  Dünya hanım hoş geldiniz gelmeseydiniz”
“hoş bulduk da hayırdır ?”
“nerdesinz Melek le çok meraklandık Uzay la bu kadar saat geçirince hayırlı bir haber verirsin diye bekledik dimi Melek”

Biraz önce de dediğim gibi Melek o kadar yoktu ki kafamda ben aynı salak bir balık gibi gülümsedim ve

“ne alaka anlamadım” dedim ve aslında konunun ben olmadığımı Melek olduğunu anladım o an bina yıkan top güllenin ilk darbesini almıştım. Benim en yakın arkadaşım Uzay ı seviyordu ve ben ile 
Uzay sanırım birbirimize aşık oluyorduk sonuç ……büyük bir kaos bizi bekliyordu. Bu kaostan birimiz ağır yaralı olarak çıkacaktık ve yoğun bakım ünitesine bağlı olarak hayatımızı birinin gelip fişi çekmesini bekleyerek geçirecektik. Acaba kim olacaktı bu!!!??

 Melek kalktı yanıma geldi gözümün içine içine baktı o melek gibi kız gitmiş hırsından kudurmuş bir yaralı bir ruh görüyordum karşımda. Ben o anda buna da aldırış etmedim sonuçta üzülüyordu.

“Dünya ben Uzay ile evleneceğim biliyorsun bunu dimi!”  dedi. Yıllar sonra o an saygı duyduğum aşkın aslında kişisel hırs mıydı anlamıyordum. Açıkçası anlamaya da çalışmadım.

“Melek çim hayırdır beni de mi kıskanmaya başladın” deyip karşı atağa geçtim.
Peri gözlerini kocaman açmıştı ikimiz arasındaki elektrik birden artmıştı ve ben

“Bana bakın kendinize gelin ne demeye çalıştığınızı anlamıyorum anlamak da istemiyorum belli ki bu gece bayağı gaza gelmişsiniz eğer bir şey ima ediyorsanız hemen şimdi bunu söyleyebilirsiniz biz de yolumuza başka türlü devam ederiz şimdi ben odama geçiyorum düşünün taşının  bu konuyu yarın sabah konuşur neymiş derdiniz anlayalım. Şimdi ben uzun bir sohbetin tadını bozamıcam yatıyorum.”

Eşyalarımı aldım ve odamın kapısını sert bir şekilde çarparak kapattım.

Kapatabilmiş miydim acaba bu kapıyı tamamen yoksa aklımın arka tarafında ne yapıyorsun dünya dememiş miydim hiç. Hayır, hiç bu soruyu sormamıştım o kadar emindim ki hayatımdaki her şeyden.

İlerde soracaktım tabi nedenler, nasıllar, ne zamanlar ama şimdi hiç sırası değildi şimdi ellerimi ellerinle beraber görme zamanıydı, gözlerimi gözlerin, kalbimi kalbin yapma zamanıydı. Bir insanın yanından geçtiğini yada etrafında olduğunu görmeden hissetme zamanıydı, bakışmamıza konuşmamıza gerek kalmadan anlaşma zamanıydı. 

Bir keresinde bana seni hissediyorum demişti kızdığın zamanda vücudunda gezen elektriği, birine gösterdiğin şefkati nasıl göstereceğini ya da o taş gibi duran görüntünün aslında o an hıçkıra hıçkıra ağlamak için bir yer arayan gözlerini kamufle etmek için takındığın tavır olduğunun hissediyorum. Sen ister inan ister inanma ama ben seni bütün hücrelerimle hissediyorum. İki adet kafası yerinde olmayan delinin çıldırma zamanıydı bilmiyorduk ki bütün insanların sadece bize karşı olduğunu  nedenini de hiçbir zaman anlamayacaktık.Neden aldandık ne çabuk aldandık... Ve bıçak bir tur daha döndü……