Aldanış......
Benim gözlerimdi, benim ellerimdi sanki onunkiler o kadar
aynıydık ki beraber olduğumuz günlerde ve gecelerde eşitlemeye çalışırdık
nefesimizi kalp kapakçıklarının kanı aynı anda pompalasını isterdik yoksa sanki ayrı düşecektik. Benim nefesimi
çekerdi içine nefesim sin derdi. Ne oldu
da nasıl oldu da başka bir nefesi içine çekecek kadar yabancılaştık ne oldu da
gülüşünün yan tarafında oluşan çizgilerin sebebiyken şimdi o çizgiler oluşmaz
oldu.
Zamanın geçmesini sağlayan olaylarmış şuan daha iyi
anlıyorum zamanı sen geçiriyormuşsun.
Zaman her şeyin ilacı diyorlar ya hayır
zamandaki insanlar ilaçmış aslında. Zamanın geçtiği falan da yok yalan kum
saatinin kumlarını oluşturan sadece anılar
o kadar.
Her gün bir olay oluyordu Melek ikimizin arasındaki etkileşimi
hissettiğinden midir nedir anlamsız
şımarıklıklar yapıp duruyordu. Sanırım hayatının aşkı için savaş veriyordu. Bu
hareketlerinin dikkat çekip duygularını açmaya fırsat kolluyordu. O kadar yoktu
ki bizim için daha doğrusu benim için, Uzay beni sarıp sarmalamıştı beni
galaksinin ortasına yerleştirmişti bütün gezegenlere de işte bu diyordu bu
benim Dunyam herkes bunun etrafında dönecek. Güneş onu incitmeden doğup batacak
ay da uyandırmadan hafif loş bir ışık verecek. Etrafımda bunlar olurken benim
yüksek duvarlarım her gün biraz daha korumasız bir çember haline geliyordu zaten böle ola ola da en
zayıf noktam oldu hayatım boyunca.
Akşam sürekli bizim evde toplanıyorduk muhteşem muhabbetler
oluyordu. Ben hep mutfakta olurdum ortalığı toplama bahanesiyle ama içten içe O
bir fırsatını bulur da mutfağa benimle yalnız kalmak için yanıma gelir mi diye
beklerdim. Uzay ilk önce salonda oturur bir müddet beni bekler
Melek in
çırpınışlarına cevap verir sonra terlik sesi yavaş yavaş kapıya yanaşmaya başlayınca
benim kalbim ağzımda atmaya başlardı. Kapı kolu sesi son uyarıcıydı ve
“Bir sigara içelim bari Dünya hanım” dedi içerde bunaldığını belli ederek.
“Dünya hanım” “hanım”
ne özel bir laf ne kadar basitmiş gibi duran fakat içinde her şeyi barındıran
bir hitap. Bana hanım dediği zaman kendimi onun hayatının en özel parçası gibi
hissederdim bir kelime ile bir insan
diğerine aşkı, eşi, parçası, geçmişi ve geleceği diyebilir miydi işte hanım ile
hepsini birden diyebiliyordu.
“İçelim Uzay Bey çayınız bitti sanırsam” dedim sırıttım. O
da sırıttı
“çay bahane” deyiverdi ve Melek girdi içeri
“çay mı istedin ben koyardım neden zahmet ettin”
“sigara da içeceğim de ondan Melek. Sen de sigara dan
hoşlanmıyorsun mutfakta içeyim dedim”
Sigaranın nadir yakıştığı adamalardandı bazı adamlar sigarayı bırakmamalılardı. Uzay ın bir gün başka bir nefes için sigarayı
bırakacağına inanmazdım. Melek in duygularını o zamanlar içimde hisseder içten içe
üzülürdüm ama alkol kanıma karışmıştı bir kere duramıyordum bana hissettirdiği
duyguları bastıramıyordum.
“gıcıksın Uzay!” dedim birden sigarasını çoktan yakmıştı ve
dumanların arkasından bakıyordu bana.
“ya ben seninle muhabbet edemiyorum gerçekten biz neden
seninle rahat olacağımız bir yerlere gitmiyoruz?”
“deli misin bizi topun ağzına koyarlar”
“sence bu benim umurumda mı” eskiden hiç bir şey umurunda değildi ama şimdi………
“tamam yarın akşam buluşalım o zaman sadece sen ve ben
bakalım benim çeneme dayanbilecek misin sana bir hak veriyorum bir saatten
sonra sıkılırsan kalkalım dersin ben anlarım” suratıma bakıp güldü hep böyle
gülerdi gülüşü bile bir şey anlatırdı sanki.
Bir sonraki akşam beni evden aldı ve biz şehrin en güzel
kimsenin olmadığı bir kafenin, ki bu kafe sonradan yıkıldı, en üst katına
çıktık ve sadece ikimizin oturup muhabbet edeceği bir loca ya oturduk.
Sanırım
benim Ona aşık olduğumu fark etmem tam da o gündü. Altı saat hiç durmadan
konuştuk eli elime değmedi sadece konuştuk, yıllar geçtikçe ve O benden
koptukça benim özlediğim hasretini çektiğim tek şey bir nehir gibi zaman zaman
deli zaman zaman sakin akan konuşmalarımızdı. Altı saatin sonunda eve
geldiğimde Peri ve Melek beni bekliyorlardı bir gariplik vardı ama anlamadım.
“ooooo Dünya hanım
hoş geldiniz gelmeseydiniz”
“hoş bulduk da hayırdır ?”
“nerdesinz Melek le çok meraklandık Uzay la bu kadar saat
geçirince hayırlı bir haber verirsin diye bekledik dimi Melek”
Biraz önce de dediğim gibi Melek o kadar yoktu ki kafamda
ben aynı salak bir balık gibi gülümsedim ve
“ne alaka anlamadım” dedim ve aslında konunun ben olmadığımı
Melek olduğunu anladım o an bina yıkan top güllenin ilk darbesini almıştım.
Benim en yakın arkadaşım Uzay ı seviyordu ve ben ile
Uzay sanırım birbirimize
aşık oluyorduk sonuç ……büyük bir kaos bizi bekliyordu. Bu kaostan birimiz ağır
yaralı olarak çıkacaktık ve yoğun bakım ünitesine bağlı olarak hayatımızı
birinin gelip fişi çekmesini bekleyerek geçirecektik. Acaba kim olacaktı
bu!!!??
Melek kalktı yanıma
geldi gözümün içine içine baktı o melek gibi kız gitmiş hırsından kudurmuş bir
yaralı bir ruh görüyordum karşımda. Ben o anda buna da aldırış etmedim sonuçta
üzülüyordu.
“Dünya ben Uzay ile evleneceğim biliyorsun bunu dimi!” dedi. Yıllar sonra o an saygı duyduğum aşkın
aslında kişisel hırs mıydı anlamıyordum. Açıkçası anlamaya da çalışmadım.
“Melek çim hayırdır beni de mi kıskanmaya başladın” deyip
karşı atağa geçtim.
Peri gözlerini kocaman açmıştı ikimiz arasındaki elektrik
birden artmıştı ve ben
“Bana bakın kendinize gelin ne demeye çalıştığınızı
anlamıyorum anlamak da istemiyorum belli ki bu gece bayağı gaza gelmişsiniz
eğer bir şey ima ediyorsanız hemen şimdi bunu söyleyebilirsiniz biz de yolumuza
başka türlü devam ederiz şimdi ben odama geçiyorum düşünün taşının bu konuyu yarın sabah konuşur neymiş derdiniz
anlayalım. Şimdi ben uzun bir sohbetin tadını bozamıcam yatıyorum.”
Eşyalarımı aldım ve odamın kapısını sert bir şekilde
çarparak kapattım.
Kapatabilmiş miydim acaba bu kapıyı tamamen yoksa aklımın
arka tarafında ne yapıyorsun dünya dememiş miydim hiç. Hayır, hiç bu soruyu
sormamıştım o kadar emindim ki hayatımdaki her şeyden.
İlerde soracaktım tabi nedenler, nasıllar, ne zamanlar ama
şimdi hiç sırası değildi şimdi ellerimi ellerinle beraber görme zamanıydı,
gözlerimi gözlerin, kalbimi kalbin yapma zamanıydı. Bir insanın yanından
geçtiğini yada etrafında olduğunu görmeden hissetme zamanıydı, bakışmamıza
konuşmamıza gerek kalmadan anlaşma zamanıydı.
Bir keresinde bana seni
hissediyorum demişti kızdığın zamanda vücudunda gezen elektriği, birine
gösterdiğin şefkati nasıl göstereceğini ya da o taş gibi duran görüntünün
aslında o an hıçkıra hıçkıra ağlamak için bir yer arayan gözlerini kamufle
etmek için takındığın tavır olduğunun hissediyorum. Sen ister inan ister inanma
ama ben seni bütün hücrelerimle hissediyorum. İki adet kafası yerinde olmayan
delinin çıldırma zamanıydı bilmiyorduk ki bütün insanların sadece bize karşı
olduğunu nedenini de hiçbir zaman
anlamayacaktık.Neden aldandık ne çabuk aldandık... Ve bıçak bir tur daha döndü……