2 Şubat 2016 Salı

Küçük Yeşil Hafıza Kartı…

Uzay muhafazakar bir ailenin ortanca erkek çocuğu idi ama bunu görüntüsünden asla anlayamazdınız. Hele hele size sadece merhaba diyorsa siz onun için sadece yaratanın yarattığı, saygı duyulması gereken bir canlısınız demektir. Eğer size elini uzatıp iki elinin arasına alıp hatırınızı soruyorsa değerlisiniz,  hele hele “hocam nasılsın hayırlı günler olsun inşallah” diyorsa siz onun nerden geldiğini biliyorsunuz ve olduğu gibi size açılmasında bir sakınca görmüyordur demekti.

Dünyanın en sakin insanıdır bunu laf olsun diye söylemiyorum gerçekten sakindir. Bir erkeğe göre inanılmaz sağduyulu bir adamdır. Hiçbir zaman yüksek sesle konuşmaz, örneğin can düşmanı olduğu insana bile sesini yükseltmeden ve hırsını başka yerlerden çıkartarak ceketini alıp çekip gitmiştir. Bu bana her zaman tersti, hep tam tersi davrandım, ben bağırdım, çağırdım hıçkıra hıçkıra ağladım, her şeyi en üst seviyede yaşayan bir koç kadını olarak ben burcumun gerekliliklerini yerine getiriyordum aslında ;) . O da koç erkeğiydi aslında; ama ben kendi etrafında ortalığı yakan yıkan bir tsunami iken, Onun sadece elini elimin üzerine koyup gözlerime bakması bendeki fırtınanın sönmesine yetiyordu.

Yıllar sonra Ayvalık ta rastladığım bir ahbap ile evin penceresinden saksı atan kadını gördüğümüzde “neden dünyadaki bütün doğal afetlere kadın ismi verilir bilir misin? İşte bu yüzden kadınlar delidir nerde ne yapacağı belli olmaz onları sakinleştiren bir erkeği bulabilirlerse ne ala yoksa vay haline o beraberliğin” demişti. Beni her zaman sükûneti ile sarıp sarmalamıştır her zaman bana duygusal olamamam gerektiğini söylemiştir ve her zaman da haklı çıkmıştır.

Çok sinirliydim sabah evden kızları görmeden evden çıkmıştım görmek istememem onlara açık vermemek için miydi bilmiyorum. Her zamanki gibi elektrik kafede oturup tarz-ı hususi turk kahvemi içiyordum. Yanımda çalışmak için aldığım ders notları vardı ve açık vaziyette önümde duruyorlardı. Maksat etraf ders çalışıyor zannetsin içimdeki hortumu fark etmesin, ne olmuş buna demesin diye bir gizleme idi her zamanki gibi.  Her zaman böyle güçlü görüneceğim diye kaybettiğimi yıllar sonra anladım yoksa bir insan normal şartlarda kalbinin sökülüşünü nasıl izler ya da beyni milyonlarca “hayır” ı  kafatasının içine yerleştirmeyi başarırken kulakları yüksek tondan “ evet”  i nasıl duyar….. işte aynen böyle davranarak; hiçbir şey yokmuş gibi yaparak, can arkadaşının mutlu gününe gitmiş gibi yaparak.

“Hayır olsun Dunya HANIM”  diye bir sesle irkildim.
Başımı kaldırdım bakıyordum ama idrak edemiyordum O nun yanıma geldiğini birden “aaa sen nerden çıktın hoş geldin” deyiverdim. Hakikaten nerden çıkmıştı O ya, hayatım dolu dizgin giderken gayet zirvede herkesin hayran kaldığı bir insanken, O nerden çıkmıştı armagedon gibi hayatıma girmişti.

“valla erken gelmişim bir çay içeyim dedim ama yalnız kalmak istiyorsan gideyim” dedi hep böyle sorular sorar topu bana atardı. Dedim ya fırtınalı bir geceden kalmaydım ve sabah da fırtınadan fırtınadan kalan parçaları toparlamaya çalışıyordum.

“sen bilirsin ama aslında iyi olur notlarıma bakıyordum” dedim ve pişman oldum. O da beklemiyordu ki çekmiş olduğu sandalyeyi yerine yavaş yavaş koydu.

“peki ben çay aliim ozaman” dedi ve gitti çay aldı geldi benim masamın karşısındaki masaya oturdu sigarasını yaktı çayından bir yudum aldı ve gözlerini bana dikti. Ben bunları notlarıma bakıyor gibi görünen iki gözümle çok net görebiliyordum ve O da bunu gayet net biliyordu. Hiç oralı olmadım  ama yavaş yavaş ayak tabanlarımdan bir şeyler yükseliyordu ve kaldırdım başımı

“Hayırdır ya ?”  dedim yüksek bir tonda
“Hayır olsun inşallah Dünya Hanım ne oldu?” 

Ünlü gülümsemesini takınmıştı dudaklarının yanındaki kavis oluşu vermiş, gözlerinin yanında doğal çizgileri oluşmuştu bir kere, karşısında da içinden kara, siyah her tarafı yakıp yıkacak güçte olan bir hortumun çıkmak üzere olduğundan habersiz dünyanın en tatlı suratını takınmıştı.  Hep böyle bakardı bana sinirlendiğimde her can yakıcı sözüme bir sevgi bakışı fırlatırdı bana, ben ne kadar yıpratıcı olsam da O o kadar pamuklara sarar, yağmurlar yağdırır, kimsenin bu halimi görmemesi için etrafıma duvar örer korurdu savunmasızlığın pençesinde cebelleşirken. Bilirdi geçecekti bu depremler, bu fırtınalar.

“ Uzay bak şu an hakikaten sinirim tepemde zaten evden hışımla çıktım sana patlamayayım”

“hah işte tam da bunun için buradayım ne oluyor iyi değilsin anladım”

“ya aman kızlar sinirimi hoplattı ve lütfen şu Melek e açılacaksan açıl ben de kurtuliim herkes kurtulsun valla bak bıktım sizin flörting durumlarınzdan”  ilk silahımı kullandım ve kartımı açık oynadım bakalım ne diyecekti.

“bir dakika bir dakika anlamadım flörting derken biz Melek ile flört mü ediyoruz hmm” dedi ve gözlüklerinin altından gülmeye başladı

 “tamam peki akşam bir şey yapalım sana bu konuyu açıklayayım ne dersiniz sultan hatun?” demişti bana ilk defa aramızdaki bir çok engeli kaldıran iki kelimeydi bu. Ne acayip dimi; bir şekilde beynimi kitliyordu.

Bütün gün konuşuyorduk mesela, gayet normal davranıyordu herkese davrandığı gibi, hatta bazen bana mı öyle geliyor acaba bu adam bana bir şey hissetmiyor sanırım derdim. Ama bir noktada kimsenin görmediği, kimsenin duymadığı bir yerde öyle bir bakış, öyle bir gülüş, öyle bir dokunuş meydana gelirdi ki ya da öyle bir kelime söylerdi ki olduğum yerde donardım, kitlenirdim ve O da bunu çok ama çok iyi bilirdi, resmen benimle eğlenirdi.

“sen beni çıldırtacaksın sanırsam ya sen duymuyor musun kızlarla dün akşamdan sonra kapıştık eğer bu akşam da çıkarsam seninle sanırım yeni bir ev aramam gerekecek!”

“yapma ya, bak sen vay be kızlar yurdu daha rahattı en azından yurtta kimseye hesap vermeden gidebilir sonra da dönebilirdin, şuna bak nazi kampı gibi !?” dedi ve sırıttı.

“ay tamam ben hemen gidiyorum yok yani derse yetişmem lazım hadi görüşürüz” dedim ve…..


                Sonunda kazanan O olmuştu ve biz karlı bir sabahı sıcacık bir öğlen yapabilmiştik. Uzun uzun yemek yedik sonra kahvemizi içerken;

“eeee ne düşünüyorsun Melek ve ben yapabilir miyiz olur muyuz sence ?” küüt diye sordu. Kahvemin ilk yudumu zehir zemberek olmuştu.
Gurur denilen lanetin bütün tavırlarını bir anda takındım ve “ neden olmasın olabilirsiniz tabi” deyiverdim.  Sıçtın kızım Dünya dedim içimden şimdi anlayacak.

“Ole diyorsun demek bence de sonuçta Melek olmasa hayatta ben bu okulu bitiremezdim, onu geçtim, bir de en önemlisi beni her ne yaparsan yapayım seviyor ve asla vazgeçmiyor (yıllar sonra bunların beyin kıvrımların içinde sürekli dolanan bir kurt gibi beynimi kemireceğini bilmeden dinliyordum) . Bir erkek daha ne ister ki” dedi     ve sigarasından uzun bir nefes çekti daha önce de söylemiştim ya bazı adamlar sigarayı bırakmamalı…. Yine söylüyorum sigaranın yakıştığı tek adamdı her zaman hala öyle olurdu eğer sigarayı bırakmasaydı…..
Kendimi aptal gibi hissediyordum tamam kabul ediyordum ilk ben başlatmıştım güya istemiyorum havalarını,  nabız yoklamaktı amacım ama fena sıkıştırmıştı, kalbim ilk orda sıkışmıştı ilk orda nefes almam yavaşlamıştı…. Ama Oskarlık bir performans sergilemeliydim.

“Hakikaten bir erkek daha ne ister, bakıyorum da Melek e; bir kere saflığı ile göz kamaştırıyor, sana deliler gibi aşık ki bazen kadının daha fazla sevmesi mutluluk sebebi, ve her ne olursa olsun asla..” dedim ama çıkamadı ağzımdan bir an durdum ,  bu kısmı beni de ilgilendiriyordu sanki susman  ondandı.

“asla vazgeçmiyor ve vazgeçmeyecek!”

“Aslında ben çok sinirli bir tipim, biliyorum dışardan hiç öyle gözükmüyor. Çok sakinmişim gibi düşünüyor insanlar ama ben sevdiklerimi kırmamak için susuyorum ve eğer o insanla ipleri koparacaksam o  zaman işte bir daha yüz yüze bakamıcak şekilde olayı bitiriyorum. Benim kara kutum da böyle işte. Aslında çok huysuzum ama senin yanında çok rahatım, hafifim sana kendimi anlatma ihtiyacı duymuyorum, bir sözü yüz kere örneklemek zorunda değilim çünkü  sanki aynı hayatı yaşamışız  farklı yerlerde. Bu konuşmayı sana bir kere yapacam bir daha yapmıcam ve bir daha bu aramızda bir konu olarak geçmeyecek: Ben Melek ile yapamam neden biliyor musun sevmediğim için değil, bir çok insan var şu hayatta sevmedikleri insanlarla evlenmiş ve mutluluk rolü yapan. Ben Melek le beraber olamam çünkü Melek gözlerine bakıp hiçbir açıklama yapmadan beni anlayan bir ruh değil.”

Bunları benim gözümün içine bakarak söylemesi oturduğum yerde dik oturmamı sağlamış ve tam olarak neyden bahsettiğimi anlıyorsun değil mi der gibi bakmıştı. Anlıyordum çünkü ben de aynen öyle hissediyordum.

“senin bunu sürekli gündeme getirmeni anlayabiliyorum sonuçta ev arkadaşın ve O nu seviyorsun ve vicdani olarak kendini sorumlu hissediyorsun ama kurtul bu ağırlıklardan akışına bırak nasıl istiyorsan öyle davran ki gerçekler ancak o zaman insanları acıtmadan ortaya çıkar. Bazı şeyleri kapatmaya çalışırsak daha incitici olabiliriz” “iz” biz yani ikimiz O ve ben Uzay ve Dunya.

Cebinden küçük yeşil üzerindeki siyah hafıza blokları gibi duran bir bilgisayar ram i çıkardı, eline aldı parmaklarının arasına ve ilk defa tırnak yapısına eline dikkat ettim. Elleri tam bir erkek eliydi bir şeyi tutarken çok sıkmıyordu kendine güveniyordu sonuçta mühendisti ve alet edevat işlerine alışıktı. Herhangi bir şeyi sıkı sıkı tutmasına gerek yoktu çünkü gidecek olan gider kalacak olan kalırdı ve o eller bunu engelleyemezdi ona göre.  Keşke kan oturana kadar tutsaydım dedi sonraları keşke kopsaydı o parmaklarım, seni bırakacağıma. 

“bak dedi bu küçük bir hafıza kartı buna bilgiler depolanıyor yarısı koparılmış, ben koparttım neden çünkü hayatımda artık başkaları yok ben o hafızadaki insanlar için çok şey yaptım ve onları hatırlamak istemiyorum. Şimdi yeni anılar yaşayacağız, yeni insanlarla ve bu siyah kutucuklar onların hepsini unutulmamak üzere hafızaya kaydedecek çünkü Dünya hanım sizinle yaşadığım her şeyi hatırlamak istiyor  ve unutmak istemiyorum. Anlatabiliyor muyum?”

Telefonuma mesaj geldi Melek i hastaneye kaldırmışlar ve geri zekalılar olarak bizi arıyorlardı. İkimiz de şok olduk ilk iki dakika oturduk ses çıkarmadan. Sonra kendimize geldik ve ben müthiş bir göğüs ağrısıyla fırladım ayağa hemen gitmemiz gerekiyordu. İkimizde yol boyunca hiç konuşmadık hastaneye girdik Peri dehşet içinde bana baktı neredesiniz der gibi. Hayatında hiç daha önce gündüz içmeyen Melek in içeceği tutmuştu ve tabi öğlen başlayınca bu onu fazlasıyla sarsmış ve kusmaya başlamış ne yapacağını bilmeyen sınıf arkadaşları hastaneye götürmüşler.

Odaya girdik beyaz hastane yatağında inleyerek yatıyordu kendimi çok kötü hissetmiştim, Uzay  “ben çıkayım”  dedi. O hastane odasında sanırım ayak ucunda duran bez kadar gereksiz hissettim kendimi ve sadece bakıyordum uyuyan Melek e.

Bi Melek yatıyordu karşımda bir de elimde küçük yeşil hafıza kartı sanki olan biteni hafızaya kaydediyordu……