10 Ocak 2017 Salı






NET...

       "Benim gordugumu sen goremiyorsun."

Uzay ın gelgitleri vardı birgun mutlu gelirken diğer gunler cok içine kapanık biri olup cıkıyordu. Aslında ben kişilik olarak ilginç bulmakla beraber, heyecanları olmayan bust gibi duran, benim heyecanlarıma duygu yogunluguma uzaktan gulen bir adamdı. Heycansızlıgı ve dinginliği bana hic uymasa da ilginc geliyordu.

Herkes bana neden Uzay la bu kadar cok takıldıgımı sorardı ve aslında o adamla nasıl bu kadar icli dışlısınız deyip durdular ama vardı iste bir sey ve biz bir turlu birbirimizden kopamadık.

Bir pazartesi uyandım ve karar verdim bu hafta tamamen gozlemlicektim, kendimi duygularımı , Uzay ı , Melek'i, Peri'yi ve Yagız'ı. Sessizliğe gömülecektim, iyi ki de bole bir karar almısım yoksa suan film seridi gibi hatrlayamazdım olayları.

Herzamnki gibi hazrlandık okula gittik ve yarattıgımız ilk fırsatta hemen bir araya geldik tabiki elektrik kafede. Cayımı aldım yanına tostum ve tabiki sigaram, etrafa bakınmaya bizim grubu incelemeye basladım. Peri herzamanki gibi derslerden sıkayet edip duruyor ve tatilde bişeler yapmak istiyordu, Yagız Perinin yesil lensli gozlerine askla bakıp, herseye varım diyordu ama onun da unuttugu bir sey vardı o da ailesi. Ailesini gormeye gitmeliydi ve annesi kucuk kardesini kaybettikten sonra Yagız a ayrı bir duskun olmustu. Sanki hayattaki butun hayallerini kızları değil oğlu gerceklestirecekti, ama herzaman kaderin baska bir planı vardı hic bir zaman işler istedigimiz gibi olamazdı. Ozamanlar oglunun çok basarılı ve zengin bir insaat muhendisi olacagını biliyordu ama sonra iflas edip cok zor zamanalardan gececiğni bilemezdi. Zor zamanlırı annesi hayal kırıklıgı ve basarısızlık olarak degerlendirip, oglunu dıslıyacagını ozamanlar bilemezdi.

Peri bu olaylardan habersiz muhtesem bir ask yasıyordu. Herseye deger miydi degerdi tabiki en azından ozamanlar o sekilde dusunuyordu.

Melek ellerini ısıtmaya calısıyordu, ısıtmaya calısırken de bir yandan da kitaplarını açıp haftaya ne kadra cok seye calısmaları gerektiğine dair Uzay a uzun uzun konusuyordu. Bu tarz konusmaları hic bırakmadı, bu konusmalar karsısındaki insanı küçümseyip ben olmasam sen bise beceremessin mesajı veren bak daha ne istiyorsun hayatını kolaylastırıyorum. Aslında subliminal mesaj suydu bak ben simdi seni bu kadar onemsiyorum ilerde sen ve seninle ilgili olan hersey benim icin onemli olacak.

Uzay sigarasının dumanında kaybolmus dısarının sogugundan buhar olmus camlara parmagıyla birseyler yazıyordu. Arada Melek in konusmaları arasında "hallederiz" diyordu. Donup bana baktı ve birden hic beklemedeigim bir sırada
"Hayırdır?" dedi
İctiğim kahvenin sıcagından mıdır yoksa sordugu sorunun aciliyetinden midir nedir uzerime dokecektim nerdeyse .

"ne hayırdır?"diyebildim.

"ne oldu bir sessizlik hakim hos benim de keyfim yok da senin o etrafı saran enerjine ne oldu bir solmusluk soz konusu"

Ne kadar uzun bir cumle kurmustu ilk defa bu kadar duygularını acık eden detaylı bir sekilde anlatıyordu ne hissetigini, ne gordugunu, ortamın nasıl koktugunu.

"Gozlerinin ici parlar normalde neden sonuk ? hayır bir durum varsa bileyim yardımcı olabilecegim bir sey varsa , ne olursa yardım edebilirm "

 Sessiz bir sekilde yalvarıyordu aslında ama bana hicbirzaman yardım edebilecek kadar ne yuregi oldu , ne hali .

"Asıl senin neyin var bana arada olur bole sessizliğe gomulurum sarj ederim kendimi ole dusun ya sen" Ben bunu sorarken arkadan Melek in bakıslarını yakaladım. Bir sey yakalmıstı ama ne oldugunu O da cozemedi.

"Ne oluyor orda bakiiim" dedi gıcık almıs bir ses tonuyla zaten konusmamıza hep bu sekilde girerdi. Baska dikkati cekemeyecgini bilir sadece bizim dikkatimizi cekmekle kalmaz herkesin bize bakmasını saglardı ki ilerde uygulamaya koyacagı planda sahitleri olsun diye.

"Bise oldugu yok Melek bise konusyoruz artı ben artık su ders ve sınav olaylarından gercekten bunaldım" deyip arkasına yaslandı Uzay.
Bu Melek e karsı ilk cıkısydı ben de sessiz kaldım cunku bir insanın bazen duvara carpması lazımdı gerceklerle yuzyuze kalması icin , benim de bir gun kalmak zorunda oldugumuu bilmeden.

"Bir sey yok Melek sadece gunluk konusmalar hatta benim dersten once Ferhan ı gormem lazım kalkacaktım hadi size afiyet olsun"

"Ben de geliyorum seni bırakayım bolume" deyiverdi Uzay herkes soktaydı, ben dahil.

İlk defa yanlız kalmıcaktık ama ilk defa herkes buna sahitlik edecekti, kalktı benimle beraber ben de kitaplarımı aldım cantamı omzuma astı Uzay beni sevgilisini bekler gibi izledi ve bekledi herkesin onunde ve kapıya ilerledik kapımı actı ben cıktım.

"Sen cıldırdın mı ? Dovseydin kızı" dedim
"Bazen fazla geliyor hersey, tahammulum bitiyor hani sen sarj oluyorsun ya bana sarj olma fırsatı vermiyor sanki bir yere kosuyoruz. Surekli bir seyler uydurup bir işler cıkarıp yetersizliğim konusunda beni uyarıp duruyor bunu acıkca solemiyor tabi ama gelen mesaj bu yonde. Bazen dayanamıyorum."

"Tamam da bunun daha guzel soyleme teknigi var bu kadar kırıcı olmak zorunda degilsin, herseye evet dedikten sonra kıza bu sekilde davranmaya hakkın yok yanlız. Net olacaksın ki kimse sana ve hayatına bu kadar mudahil olmasın"

Haklı oldugumu biliyordu ama hicbirzaman net olamadı ki o zaman olsun, işine geliyordu aslında herseyin hazır nazır olması hic caba sarfetmeden bazı seylere sahip olmak. Bu adamlar hicbir zaman sevmemeli sevilmemeli aslında ziyan oluyor derin sevdalara.

Dondu bana gozluklerinin uzerinden baktı ve dediki

"Benim gorduklerimi sen goremiyorsun gorsen boyle konusmazdın."

1 Ocak 2017 Pazar



Dunya da iken Hasret varmıs ......


Bir yıl bu kadar mı guzel biterdi hayatımda yasadıgım hicbir yıl bu kadar guzel bitmezken bu yılın muhtesem bir bitisi vardı cunku gectigimiz senelerde Uzay yoktu her anımda. Uzay cok konuskan ve sıcak bir insan olmadıgı icin hep uzak olmustu insanlardan, insanların O nu soguk bulmaları benim hosuma giderdi cunku bir tek benim içine girebildiğim bir tapınaktı sifresini ben biliyordum. Tabi ozamanlar bir gun gunesin surekli tepede oldugu bir sehirde naneli limonata kokusunda bana donup o tapınagın kapısını hala bir tek sen acabilirsin ama bulabilir misin bilmiyorum cunku  yosun tutup kayboldugunu dusunuyorum diyecegini ne O ne de ben biliyorduk o sene.

Kar yagıyordu ve senenin bitisini beyazla bitrmek herzaman adettendir diye dusunmustum ozamanlar ama aslında kan pompalayan kalbimin de sonumu da o beyaz renk getircekmis haberim yokmus. Elektrik kafeye girip  binaya bakan pencerelerin yanında bir masa sectim, amacım neydi bilmiyorum ama Uzay ı bu beyaz ve guzel gunde gormem gerekliydi sessiz kampusun icinde O nun la yanlız kalmak istedim. İçimde tuhaf bir rahatsızlık hissetsem de bugun karın herseyi orttugu gibi ben de herseyi ortup canımın istedigini yapacaktım.

Millet cıkmaya basladı hemen hemen hepsini tanıyordum zaten binadan cıkan kafeye gelip bir cay soyluyordu. Kacırmam mumkun değildi cunku binanın tek bir cıkısı vardı. Tam cayımı aldım iyice kalkıp kapıyı goren bir pencereye dogru yururken gozumun yan tarafından dunyanın en guzel bakan adamının goluklerinin ardından bana bakıp, goz etrafındaki samimiyetini anlatan cizgileriyle bana gulumsemesini gordum .

"Ya sen burdamıydım ? Neden seslenmiyorsun?" deyiverdim caktrmamaya calısarak

"Beni ne kadar ozlediğini gozumle gormek istedim ve goruyorum ki bayagı ozlemissin"

Eskiden ozlemler gorunebiliyordu hatta elle bile tutulabiliyordu bence, ozlemin gorunup anlasılması kadar da guzel bise yoktu. Ozlemim azıcık olsa da gozlerim ellerim dizlerim vucut dilim anlatıyordu O nu nasıl ozledigimi ve bunu bilmesinde hicbir sakınca yoktu. Ozlediysem endiseli olurdum, sıkıntılı olurdum, sinirimi etraftan cıkarırdım uzulurdum aglardım gozlerim agrırdı aglamaktan.

Simdi ozlemler gorunmez oldu, içinden yasıyorsun herseyi kopek gibi ozluyorsun ama gulucukler sacıyorsun etrafa. Gozlerine perde inmis O nun resminden, gormuyorsun dunyayı hicbirseyi ama goruyormus gibi yasamaya devam ediyorsun, duyu organlarını kaybetmissin, elektrigi verseler bedenine yakacak yer bulamaz sen coktan yanmıssın ama kullerinden yeniden dogmus gibi bir sacmalıga inanmıssın bir kere ya kandırrsın kendini habire.  Araba surerken birden arabnın kullugu duser ve senin aklına O nunla arabadayken kulluk dustugunde nasıl  sacma sacma guldugunuzu hatrlarsın aslında o kullugu alıp camdan dısarı fırlatmak istersin ama alır o kahrolasıca kullugu yerine koyarsın bir kere daha dusup bir kere daha bunu hatrlatsın diye. Ozlemlerin gorunmesi lazım insan ozluyorken bas bas bagırması lazım ama okadar cok ozlem birikiyor ki insanın icinde gormezden gormemeyi tercih ediyoruz.

"Coook sorma yolllarını gozluyorum" dedigimde ayaga kalkmıs ve binanın kapısına bakakalmam ayrıca ironikti ama nezaketinden bise demedi.

"Hayırdır ne oldu bise mi oldu yolumu gozluyorsun ?" dedi sırıtarak.

"Ya bugun canım bole degisik bir yere gitmek istiyor ve seninle sohbet etmeyeli de bayagı oluyor hazır yeni yıl da geliyor ve kimse de yok ne dersin " diyerek Uzay a bir sans vermistim aslında aklımca keske hic vermeseydim.

Keske ogun işi cıksaydı da hic biz o sohbeti etmeseydik. Manzaradan sarhos olunabilecek yere gitmeseydik keske gidip hayatı, sevdayı , askı imkanszılıgı konusmasaydık, Uzay bana ben O na asık olmasaydık hayatım ne kadar kolay olurdu.



3 Mart 2016 Perşembe













 Yanımda yatıyordu işte hayatımın aşkı. Göğsü bir inip bir kalkıyordu nefes alıyordu.. ….neler yaşadık biz neler geçti başımızdan. Bir ben gittim sen geldin, ben yine gittim, sen yine geldin, sonunda ben döndüm gelmek için, sen hep ordaydın ama benim halim yoktu bu sefer.

Sabah günaydın deyişinle uyanmak ………. Sabah yatağın içinde mırlaşmalarimız, bunlar her kula nasip olmaz, kıymetini bilmemiz gerekirdi zamanımızın. Gözüm kapalıyken bile sana sarılmayı seviyorum, uykuda bile senin teninin kokusunu duymak istiyorum. Saclarının kıvırcıkları beni şu hayata bağlayan tek bağ bilesin. Ha bir de uyumadan önce sağ ayağını sallaman uykuya dalma rituelin var ya, artık ben de o olmadan uyuyamayacakmışım gibi geliyor.
Bir de yatak örtüsü meselesi var her sabah o örtüyü “sunu ucundan tutsana kuzum” demeden güne başlayamayışlarımız. Ne basit şeyler dimi ama bunlar olmadan yaşayamam.

Gibi gelirdi…ama yok….yine de yaşıyorum, bakıyorum nefes alıp verirken inip kalkan göğüs senin değil, yüzüme değen saçlar da senin değil, kıvırcık hiç değil, uykuya dalmak diye bir şey yok artık benim için. Göz kapaklarım gözümü kapatıyor doğru, ama insan bütün dünyayı duyarken uyuyabilir mi? Benimki seninle geçirdiğimiz zamanları hatırlamak için gözlerime perde çekmek o kadar. Başka türlü seninle yalnız kalamıyorum. Kimse yatak örtüsünü problem etmiyor, çünkü hayatımızda yatak örtüsü yok, daha birçok şey gibi, böylece bana kimse “kuzum” da demiyor.

Kahvaltıda sağlıklı otlar karışımlar yok, çocukların sütüne pekmez karıştırıp onlara oyunla içirmeler  de yok tabi ben de onlara rol model olacağım diye o pekmezi içmek zorunda değilim.

Hayatım çok büyük hatalarla dolu, acaba hangisine üzülsem derken aslında bir tanesi hayatımı pişmanlık içinde geçirmek için yeterliymiş, daha yeni fark ediyorum. Bitti mi simdi diye kendi kendime soruyorum, sanırım bitti gerçekten bitti diyorum. Bu da bitti.

Bir örümcek ağı benim hayatım, çırpınıp duruyorum, çırpındıkça daha çok dolanıyorum, dolandıkça nefes alamıyorum ondandır hareketsiz durmam.  Şuan o ağda durdum, durup yaşamımı devam ettirmeye çalışıyorum.  Sen şimdi neler düşünüyorsundur neler söylenmişsindir içinden bana …haklısın….. Dünya gözü ile seni bir daha görebilecek miyim bilmiyorum ……


Uzay

(hep az konusurdu)

2 Şubat 2016 Salı

Küçük Yeşil Hafıza Kartı…

Uzay muhafazakar bir ailenin ortanca erkek çocuğu idi ama bunu görüntüsünden asla anlayamazdınız. Hele hele size sadece merhaba diyorsa siz onun için sadece yaratanın yarattığı, saygı duyulması gereken bir canlısınız demektir. Eğer size elini uzatıp iki elinin arasına alıp hatırınızı soruyorsa değerlisiniz,  hele hele “hocam nasılsın hayırlı günler olsun inşallah” diyorsa siz onun nerden geldiğini biliyorsunuz ve olduğu gibi size açılmasında bir sakınca görmüyordur demekti.

Dünyanın en sakin insanıdır bunu laf olsun diye söylemiyorum gerçekten sakindir. Bir erkeğe göre inanılmaz sağduyulu bir adamdır. Hiçbir zaman yüksek sesle konuşmaz, örneğin can düşmanı olduğu insana bile sesini yükseltmeden ve hırsını başka yerlerden çıkartarak ceketini alıp çekip gitmiştir. Bu bana her zaman tersti, hep tam tersi davrandım, ben bağırdım, çağırdım hıçkıra hıçkıra ağladım, her şeyi en üst seviyede yaşayan bir koç kadını olarak ben burcumun gerekliliklerini yerine getiriyordum aslında ;) . O da koç erkeğiydi aslında; ama ben kendi etrafında ortalığı yakan yıkan bir tsunami iken, Onun sadece elini elimin üzerine koyup gözlerime bakması bendeki fırtınanın sönmesine yetiyordu.

Yıllar sonra Ayvalık ta rastladığım bir ahbap ile evin penceresinden saksı atan kadını gördüğümüzde “neden dünyadaki bütün doğal afetlere kadın ismi verilir bilir misin? İşte bu yüzden kadınlar delidir nerde ne yapacağı belli olmaz onları sakinleştiren bir erkeği bulabilirlerse ne ala yoksa vay haline o beraberliğin” demişti. Beni her zaman sükûneti ile sarıp sarmalamıştır her zaman bana duygusal olamamam gerektiğini söylemiştir ve her zaman da haklı çıkmıştır.

Çok sinirliydim sabah evden kızları görmeden evden çıkmıştım görmek istememem onlara açık vermemek için miydi bilmiyorum. Her zamanki gibi elektrik kafede oturup tarz-ı hususi turk kahvemi içiyordum. Yanımda çalışmak için aldığım ders notları vardı ve açık vaziyette önümde duruyorlardı. Maksat etraf ders çalışıyor zannetsin içimdeki hortumu fark etmesin, ne olmuş buna demesin diye bir gizleme idi her zamanki gibi.  Her zaman böyle güçlü görüneceğim diye kaybettiğimi yıllar sonra anladım yoksa bir insan normal şartlarda kalbinin sökülüşünü nasıl izler ya da beyni milyonlarca “hayır” ı  kafatasının içine yerleştirmeyi başarırken kulakları yüksek tondan “ evet”  i nasıl duyar….. işte aynen böyle davranarak; hiçbir şey yokmuş gibi yaparak, can arkadaşının mutlu gününe gitmiş gibi yaparak.

“Hayır olsun Dunya HANIM”  diye bir sesle irkildim.
Başımı kaldırdım bakıyordum ama idrak edemiyordum O nun yanıma geldiğini birden “aaa sen nerden çıktın hoş geldin” deyiverdim. Hakikaten nerden çıkmıştı O ya, hayatım dolu dizgin giderken gayet zirvede herkesin hayran kaldığı bir insanken, O nerden çıkmıştı armagedon gibi hayatıma girmişti.

“valla erken gelmişim bir çay içeyim dedim ama yalnız kalmak istiyorsan gideyim” dedi hep böyle sorular sorar topu bana atardı. Dedim ya fırtınalı bir geceden kalmaydım ve sabah da fırtınadan fırtınadan kalan parçaları toparlamaya çalışıyordum.

“sen bilirsin ama aslında iyi olur notlarıma bakıyordum” dedim ve pişman oldum. O da beklemiyordu ki çekmiş olduğu sandalyeyi yerine yavaş yavaş koydu.

“peki ben çay aliim ozaman” dedi ve gitti çay aldı geldi benim masamın karşısındaki masaya oturdu sigarasını yaktı çayından bir yudum aldı ve gözlerini bana dikti. Ben bunları notlarıma bakıyor gibi görünen iki gözümle çok net görebiliyordum ve O da bunu gayet net biliyordu. Hiç oralı olmadım  ama yavaş yavaş ayak tabanlarımdan bir şeyler yükseliyordu ve kaldırdım başımı

“Hayırdır ya ?”  dedim yüksek bir tonda
“Hayır olsun inşallah Dünya Hanım ne oldu?” 

Ünlü gülümsemesini takınmıştı dudaklarının yanındaki kavis oluşu vermiş, gözlerinin yanında doğal çizgileri oluşmuştu bir kere, karşısında da içinden kara, siyah her tarafı yakıp yıkacak güçte olan bir hortumun çıkmak üzere olduğundan habersiz dünyanın en tatlı suratını takınmıştı.  Hep böyle bakardı bana sinirlendiğimde her can yakıcı sözüme bir sevgi bakışı fırlatırdı bana, ben ne kadar yıpratıcı olsam da O o kadar pamuklara sarar, yağmurlar yağdırır, kimsenin bu halimi görmemesi için etrafıma duvar örer korurdu savunmasızlığın pençesinde cebelleşirken. Bilirdi geçecekti bu depremler, bu fırtınalar.

“ Uzay bak şu an hakikaten sinirim tepemde zaten evden hışımla çıktım sana patlamayayım”

“hah işte tam da bunun için buradayım ne oluyor iyi değilsin anladım”

“ya aman kızlar sinirimi hoplattı ve lütfen şu Melek e açılacaksan açıl ben de kurtuliim herkes kurtulsun valla bak bıktım sizin flörting durumlarınzdan”  ilk silahımı kullandım ve kartımı açık oynadım bakalım ne diyecekti.

“bir dakika bir dakika anlamadım flörting derken biz Melek ile flört mü ediyoruz hmm” dedi ve gözlüklerinin altından gülmeye başladı

 “tamam peki akşam bir şey yapalım sana bu konuyu açıklayayım ne dersiniz sultan hatun?” demişti bana ilk defa aramızdaki bir çok engeli kaldıran iki kelimeydi bu. Ne acayip dimi; bir şekilde beynimi kitliyordu.

Bütün gün konuşuyorduk mesela, gayet normal davranıyordu herkese davrandığı gibi, hatta bazen bana mı öyle geliyor acaba bu adam bana bir şey hissetmiyor sanırım derdim. Ama bir noktada kimsenin görmediği, kimsenin duymadığı bir yerde öyle bir bakış, öyle bir gülüş, öyle bir dokunuş meydana gelirdi ki ya da öyle bir kelime söylerdi ki olduğum yerde donardım, kitlenirdim ve O da bunu çok ama çok iyi bilirdi, resmen benimle eğlenirdi.

“sen beni çıldırtacaksın sanırsam ya sen duymuyor musun kızlarla dün akşamdan sonra kapıştık eğer bu akşam da çıkarsam seninle sanırım yeni bir ev aramam gerekecek!”

“yapma ya, bak sen vay be kızlar yurdu daha rahattı en azından yurtta kimseye hesap vermeden gidebilir sonra da dönebilirdin, şuna bak nazi kampı gibi !?” dedi ve sırıttı.

“ay tamam ben hemen gidiyorum yok yani derse yetişmem lazım hadi görüşürüz” dedim ve…..


                Sonunda kazanan O olmuştu ve biz karlı bir sabahı sıcacık bir öğlen yapabilmiştik. Uzun uzun yemek yedik sonra kahvemizi içerken;

“eeee ne düşünüyorsun Melek ve ben yapabilir miyiz olur muyuz sence ?” küüt diye sordu. Kahvemin ilk yudumu zehir zemberek olmuştu.
Gurur denilen lanetin bütün tavırlarını bir anda takındım ve “ neden olmasın olabilirsiniz tabi” deyiverdim.  Sıçtın kızım Dünya dedim içimden şimdi anlayacak.

“Ole diyorsun demek bence de sonuçta Melek olmasa hayatta ben bu okulu bitiremezdim, onu geçtim, bir de en önemlisi beni her ne yaparsan yapayım seviyor ve asla vazgeçmiyor (yıllar sonra bunların beyin kıvrımların içinde sürekli dolanan bir kurt gibi beynimi kemireceğini bilmeden dinliyordum) . Bir erkek daha ne ister ki” dedi     ve sigarasından uzun bir nefes çekti daha önce de söylemiştim ya bazı adamlar sigarayı bırakmamalı…. Yine söylüyorum sigaranın yakıştığı tek adamdı her zaman hala öyle olurdu eğer sigarayı bırakmasaydı…..
Kendimi aptal gibi hissediyordum tamam kabul ediyordum ilk ben başlatmıştım güya istemiyorum havalarını,  nabız yoklamaktı amacım ama fena sıkıştırmıştı, kalbim ilk orda sıkışmıştı ilk orda nefes almam yavaşlamıştı…. Ama Oskarlık bir performans sergilemeliydim.

“Hakikaten bir erkek daha ne ister, bakıyorum da Melek e; bir kere saflığı ile göz kamaştırıyor, sana deliler gibi aşık ki bazen kadının daha fazla sevmesi mutluluk sebebi, ve her ne olursa olsun asla..” dedim ama çıkamadı ağzımdan bir an durdum ,  bu kısmı beni de ilgilendiriyordu sanki susman  ondandı.

“asla vazgeçmiyor ve vazgeçmeyecek!”

“Aslında ben çok sinirli bir tipim, biliyorum dışardan hiç öyle gözükmüyor. Çok sakinmişim gibi düşünüyor insanlar ama ben sevdiklerimi kırmamak için susuyorum ve eğer o insanla ipleri koparacaksam o  zaman işte bir daha yüz yüze bakamıcak şekilde olayı bitiriyorum. Benim kara kutum da böyle işte. Aslında çok huysuzum ama senin yanında çok rahatım, hafifim sana kendimi anlatma ihtiyacı duymuyorum, bir sözü yüz kere örneklemek zorunda değilim çünkü  sanki aynı hayatı yaşamışız  farklı yerlerde. Bu konuşmayı sana bir kere yapacam bir daha yapmıcam ve bir daha bu aramızda bir konu olarak geçmeyecek: Ben Melek ile yapamam neden biliyor musun sevmediğim için değil, bir çok insan var şu hayatta sevmedikleri insanlarla evlenmiş ve mutluluk rolü yapan. Ben Melek le beraber olamam çünkü Melek gözlerine bakıp hiçbir açıklama yapmadan beni anlayan bir ruh değil.”

Bunları benim gözümün içine bakarak söylemesi oturduğum yerde dik oturmamı sağlamış ve tam olarak neyden bahsettiğimi anlıyorsun değil mi der gibi bakmıştı. Anlıyordum çünkü ben de aynen öyle hissediyordum.

“senin bunu sürekli gündeme getirmeni anlayabiliyorum sonuçta ev arkadaşın ve O nu seviyorsun ve vicdani olarak kendini sorumlu hissediyorsun ama kurtul bu ağırlıklardan akışına bırak nasıl istiyorsan öyle davran ki gerçekler ancak o zaman insanları acıtmadan ortaya çıkar. Bazı şeyleri kapatmaya çalışırsak daha incitici olabiliriz” “iz” biz yani ikimiz O ve ben Uzay ve Dunya.

Cebinden küçük yeşil üzerindeki siyah hafıza blokları gibi duran bir bilgisayar ram i çıkardı, eline aldı parmaklarının arasına ve ilk defa tırnak yapısına eline dikkat ettim. Elleri tam bir erkek eliydi bir şeyi tutarken çok sıkmıyordu kendine güveniyordu sonuçta mühendisti ve alet edevat işlerine alışıktı. Herhangi bir şeyi sıkı sıkı tutmasına gerek yoktu çünkü gidecek olan gider kalacak olan kalırdı ve o eller bunu engelleyemezdi ona göre.  Keşke kan oturana kadar tutsaydım dedi sonraları keşke kopsaydı o parmaklarım, seni bırakacağıma. 

“bak dedi bu küçük bir hafıza kartı buna bilgiler depolanıyor yarısı koparılmış, ben koparttım neden çünkü hayatımda artık başkaları yok ben o hafızadaki insanlar için çok şey yaptım ve onları hatırlamak istemiyorum. Şimdi yeni anılar yaşayacağız, yeni insanlarla ve bu siyah kutucuklar onların hepsini unutulmamak üzere hafızaya kaydedecek çünkü Dünya hanım sizinle yaşadığım her şeyi hatırlamak istiyor  ve unutmak istemiyorum. Anlatabiliyor muyum?”

Telefonuma mesaj geldi Melek i hastaneye kaldırmışlar ve geri zekalılar olarak bizi arıyorlardı. İkimiz de şok olduk ilk iki dakika oturduk ses çıkarmadan. Sonra kendimize geldik ve ben müthiş bir göğüs ağrısıyla fırladım ayağa hemen gitmemiz gerekiyordu. İkimizde yol boyunca hiç konuşmadık hastaneye girdik Peri dehşet içinde bana baktı neredesiniz der gibi. Hayatında hiç daha önce gündüz içmeyen Melek in içeceği tutmuştu ve tabi öğlen başlayınca bu onu fazlasıyla sarsmış ve kusmaya başlamış ne yapacağını bilmeyen sınıf arkadaşları hastaneye götürmüşler.

Odaya girdik beyaz hastane yatağında inleyerek yatıyordu kendimi çok kötü hissetmiştim, Uzay  “ben çıkayım”  dedi. O hastane odasında sanırım ayak ucunda duran bez kadar gereksiz hissettim kendimi ve sadece bakıyordum uyuyan Melek e.

Bi Melek yatıyordu karşımda bir de elimde küçük yeşil hafıza kartı sanki olan biteni hafızaya kaydediyordu……

23 Ocak 2016 Cumartesi



Aldanış......

Benim gözlerimdi, benim ellerimdi sanki onunkiler o kadar aynıydık ki beraber olduğumuz günlerde ve gecelerde eşitlemeye çalışırdık nefesimizi kalp kapakçıklarının kanı aynı anda pompalasını isterdik yoksa  sanki ayrı düşecektik. Benim nefesimi çekerdi  içine nefesim sin derdi. Ne oldu da nasıl oldu da başka bir nefesi içine çekecek kadar yabancılaştık ne oldu da gülüşünün yan tarafında oluşan çizgilerin sebebiyken şimdi o çizgiler oluşmaz oldu.

Zamanın geçmesini sağlayan olaylarmış şuan daha iyi anlıyorum zamanı sen geçiriyormuşsun. 

Zaman her şeyin ilacı diyorlar ya hayır zamandaki insanlar ilaçmış aslında. Zamanın geçtiği falan da yok yalan kum saatinin kumlarını oluşturan sadece anılar  o kadar.

Her gün bir olay oluyordu Melek ikimizin arasındaki etkileşimi hissettiğinden midir nedir  anlamsız şımarıklıklar yapıp duruyordu. Sanırım hayatının aşkı için savaş veriyordu. Bu hareketlerinin dikkat çekip duygularını açmaya fırsat kolluyordu. O kadar yoktu ki bizim için daha doğrusu benim için, Uzay beni sarıp sarmalamıştı beni galaksinin ortasına yerleştirmişti bütün gezegenlere de işte bu diyordu bu benim Dunyam herkes bunun etrafında dönecek. Güneş onu incitmeden doğup batacak ay da uyandırmadan hafif loş bir ışık verecek. Etrafımda bunlar olurken benim yüksek duvarlarım her gün biraz daha korumasız bir çember  haline geliyordu zaten böle ola ola da en zayıf noktam oldu hayatım boyunca. 
Akşam sürekli bizim evde toplanıyorduk muhteşem muhabbetler oluyordu. Ben hep mutfakta olurdum ortalığı toplama bahanesiyle ama içten içe O bir fırsatını bulur da mutfağa benimle yalnız kalmak için yanıma gelir mi diye beklerdim. Uzay ilk önce salonda oturur bir müddet beni bekler 

Melek in çırpınışlarına cevap verir sonra terlik sesi yavaş yavaş kapıya yanaşmaya başlayınca benim kalbim ağzımda atmaya başlardı. Kapı kolu sesi son uyarıcıydı ve

“Bir sigara içelim bari Dünya hanım” dedi  içerde bunaldığını belli ederek.

“Dünya hanım”  “hanım” ne özel bir laf ne kadar basitmiş gibi duran fakat içinde her şeyi barındıran bir hitap. Bana hanım dediği zaman kendimi onun hayatının en özel parçası gibi hissederdim  bir kelime ile bir insan diğerine aşkı, eşi, parçası, geçmişi ve geleceği diyebilir miydi işte hanım ile hepsini birden diyebiliyordu.

“İçelim Uzay Bey çayınız bitti sanırsam” dedim sırıttım. O da sırıttı

“çay bahane” deyiverdi ve Melek girdi içeri

“çay mı istedin ben koyardım neden zahmet ettin”

“sigara da içeceğim de ondan Melek. Sen de sigara dan hoşlanmıyorsun mutfakta içeyim dedim”

Sigaranın nadir yakıştığı adamalardandı bazı adamlar sigarayı bırakmamalılardı. Uzay ın bir gün başka bir nefes için sigarayı bırakacağına inanmazdım. Melek in duygularını o zamanlar içimde hisseder içten içe üzülürdüm ama alkol kanıma karışmıştı bir kere duramıyordum bana hissettirdiği duyguları bastıramıyordum.

“gıcıksın Uzay!”  dedim birden sigarasını çoktan yakmıştı ve dumanların arkasından bakıyordu bana.

“ya ben seninle muhabbet edemiyorum gerçekten biz neden seninle rahat olacağımız bir yerlere gitmiyoruz?”

“deli misin bizi topun ağzına koyarlar”

“sence bu benim umurumda mı” eskiden hiç bir şey  umurunda değildi ama şimdi………

“tamam yarın akşam buluşalım o zaman sadece sen ve ben bakalım benim çeneme dayanbilecek misin sana bir hak veriyorum bir saatten sonra sıkılırsan kalkalım dersin ben anlarım” suratıma bakıp güldü hep böyle gülerdi gülüşü bile bir şey anlatırdı sanki.

Bir sonraki akşam beni evden aldı ve biz şehrin en güzel kimsenin olmadığı bir kafenin, ki bu kafe sonradan yıkıldı, en üst katına çıktık ve sadece ikimizin oturup muhabbet edeceği bir loca ya oturduk. 
Sanırım benim Ona aşık olduğumu fark etmem tam da o gündü. Altı saat hiç durmadan konuştuk eli elime değmedi sadece konuştuk, yıllar geçtikçe ve O benden koptukça benim özlediğim hasretini çektiğim tek şey bir nehir gibi zaman zaman deli zaman zaman sakin akan konuşmalarımızdı. Altı saatin sonunda eve geldiğimde Peri ve Melek beni bekliyorlardı bir gariplik vardı ama anlamadım.
“ooooo  Dünya hanım hoş geldiniz gelmeseydiniz”
“hoş bulduk da hayırdır ?”
“nerdesinz Melek le çok meraklandık Uzay la bu kadar saat geçirince hayırlı bir haber verirsin diye bekledik dimi Melek”

Biraz önce de dediğim gibi Melek o kadar yoktu ki kafamda ben aynı salak bir balık gibi gülümsedim ve

“ne alaka anlamadım” dedim ve aslında konunun ben olmadığımı Melek olduğunu anladım o an bina yıkan top güllenin ilk darbesini almıştım. Benim en yakın arkadaşım Uzay ı seviyordu ve ben ile 
Uzay sanırım birbirimize aşık oluyorduk sonuç ……büyük bir kaos bizi bekliyordu. Bu kaostan birimiz ağır yaralı olarak çıkacaktık ve yoğun bakım ünitesine bağlı olarak hayatımızı birinin gelip fişi çekmesini bekleyerek geçirecektik. Acaba kim olacaktı bu!!!??

 Melek kalktı yanıma geldi gözümün içine içine baktı o melek gibi kız gitmiş hırsından kudurmuş bir yaralı bir ruh görüyordum karşımda. Ben o anda buna da aldırış etmedim sonuçta üzülüyordu.

“Dünya ben Uzay ile evleneceğim biliyorsun bunu dimi!”  dedi. Yıllar sonra o an saygı duyduğum aşkın aslında kişisel hırs mıydı anlamıyordum. Açıkçası anlamaya da çalışmadım.

“Melek çim hayırdır beni de mi kıskanmaya başladın” deyip karşı atağa geçtim.
Peri gözlerini kocaman açmıştı ikimiz arasındaki elektrik birden artmıştı ve ben

“Bana bakın kendinize gelin ne demeye çalıştığınızı anlamıyorum anlamak da istemiyorum belli ki bu gece bayağı gaza gelmişsiniz eğer bir şey ima ediyorsanız hemen şimdi bunu söyleyebilirsiniz biz de yolumuza başka türlü devam ederiz şimdi ben odama geçiyorum düşünün taşının  bu konuyu yarın sabah konuşur neymiş derdiniz anlayalım. Şimdi ben uzun bir sohbetin tadını bozamıcam yatıyorum.”

Eşyalarımı aldım ve odamın kapısını sert bir şekilde çarparak kapattım.

Kapatabilmiş miydim acaba bu kapıyı tamamen yoksa aklımın arka tarafında ne yapıyorsun dünya dememiş miydim hiç. Hayır, hiç bu soruyu sormamıştım o kadar emindim ki hayatımdaki her şeyden.

İlerde soracaktım tabi nedenler, nasıllar, ne zamanlar ama şimdi hiç sırası değildi şimdi ellerimi ellerinle beraber görme zamanıydı, gözlerimi gözlerin, kalbimi kalbin yapma zamanıydı. Bir insanın yanından geçtiğini yada etrafında olduğunu görmeden hissetme zamanıydı, bakışmamıza konuşmamıza gerek kalmadan anlaşma zamanıydı. 

Bir keresinde bana seni hissediyorum demişti kızdığın zamanda vücudunda gezen elektriği, birine gösterdiğin şefkati nasıl göstereceğini ya da o taş gibi duran görüntünün aslında o an hıçkıra hıçkıra ağlamak için bir yer arayan gözlerini kamufle etmek için takındığın tavır olduğunun hissediyorum. Sen ister inan ister inanma ama ben seni bütün hücrelerimle hissediyorum. İki adet kafası yerinde olmayan delinin çıldırma zamanıydı bilmiyorduk ki bütün insanların sadece bize karşı olduğunu  nedenini de hiçbir zaman anlamayacaktık.Neden aldandık ne çabuk aldandık... Ve bıçak bir tur daha döndü……

23 Temmuz 2015 Perşembe





Hayattaki en önemli iki kelime

On sene sonra karşımda duruyordu saçları dökülmüş, göbeklenmiş, eskiden gözlerinin içi gülen adam yoktu karşımda.
“Hoş geldin”
“Hoşbuduk”
Kapıdan içeri girdi on sene önce öğrenci evimize gizli gizli girer gibi fark ettim tedirginliğini
“rahat ol bu şehirde giren çıkana bakmıyorlar hatta çoğu insan benim burda yaşadığımdan bile habersiz artı görseler bile sormaya cesaret edemezler eskidendi o”
“ne bilim eskiden kalma bir alışkanlık sanırım”
Geçti oturdu salonumun en sevdiğim köşesine her zaman orda hayal etmiştim O nu zaten. On sene boyunca eğer bir gün gelirse nereye otururdu, evimi beğenir miydi, kahve içer miydi eskisi gibi az şekerli ya da sigara, hep bunları merak etmiştim.
“evin çok güzelmiş sen bayağı ev kurmuşsun ben hiç böyle hayal etmemiştim aslında ama her zaman ki gibi çok zevkli döşemişsin”
Sadece O’nun anlayabileceği bir gülücük attım iltifatına karşılık olarak. 
“Sağol biliyorsun evin sıcak olması önemli; bir evi ev yapan yırtılmış koltuk kılıfı, eskimiş yemek masası ve kullanılmış halıların eve kattığı yaşanmışlık havası yeni eşyalar eve alışana kadar öle cillop gibi ortada durması beni hala mobilyacıdaymış gibi hissettirir. Onun antikacıların ayrı bir severim bilirsin”
“Bilirim bilmem mi çukurcumayı az arşınlamadık sayende her bir kahve fincanına tek tek inceleyip okşamanı hayranlıkla seyrederdim”
Tam bu sırada salonu süzerken evin her köşesinde bir anı vardı kanepenin yanında bana doğum günümde aldıkları kocaman eski bir sandık duruyordu Allahtan içini açmadı yoksa bütün on yılın arşivi çıkacaktı gereksiz yere. Büfe aynasının önünde bana Öğretmenler gününde aldığı el yapımı ahşap  mücevher  kutusu vardı , kitaplığımda Oğuz Atay Tutunamayanlar ve Nietche nin gözyaşları ve bana giderken verdiği Zara nın nostalji albümü (daha doğrusu kaset).
“Etrafa bakıyorum da…”    evet yakalandık dedim içimden!
“hep eski eşyaları almışsın evine antika tarzı”
“hmmm evet severim bilirsin eskiyi”
“ her şeyin eskisi makbul öyle mi?”
“ öyleydi bir zamanlar ama şimdi bir zamanlar senin de dediğin gibi arkaya bakmamak lazım” öldürücü ilk darbemi indirdim.
“ Eyvallaaaaaah” dedi pişman ve ben bunları çoktan hak ettim der gibi.


“Nasıl dokundun?”  dedim birden sanki tek atımlık bir hakkım vardı ve ben zamanımı iyi kullanıp kafamdaki soruları cevaplamalıydım ole bir telaşla sordum
Gözlüklerini çıkardı sinirlendiğinde hep gözlüklerini çıkarırdı o huyu bile değişmemişti. Başını dayadı eline ve derin bir nefes alıp.
“bunları konuşmasak!”
“Aklım almıyor biliyor musun O nun yaklaşmasına bile tahammül edemeyip,  benim yanıma kaçarken, bunu da açık açık belli ederken, hal böyleyken nasıl nasıl onunla aynı yatağı paylaştın?  O nu nasıl öptün?  Benim kokumu içine çektiğin gibi onun da kokusunu çektin mi?  Gözlerinin içine bakıp nasıl evet dedin, hadi evet dedin bunun doğru olduğuna nasıl inanarak yaşadın? Butun bunları merak ederek ve mutlaka mantıklı bir açıklaması vardır diyerek yaşadım ve şimdi bu açıklamayı duymak istiyorum!”
“Her seyden  önce sen benden nasıl vazgeçtin?  Beni nasıl bıraktın ses seda kesildi nasıl beni  yalnız bıraktın başka bir hayata gidiyordun ve o hayatta benim yerim yoktu sanki  oyle davranıyordun”
“sen de en yakın limana yanaştın bravo !”
“ Ailen senin için muhteşem izdivaçlar planlarken beni düşünmüyordun heralde!”
“Sen  Melek ile ateşli geceler yaşarken beni düşünüyor muydun?!  Mesela ilk öpüşmenizde kulağına fısıldadığın sözleri söylememi ister misin? Uzattığın sene beraber ders çalışırken senin nasıl ondan özür dilediğini yaptıklarından pişman olduğunu gerçek sevgiden nasıl bahsettiğini  ayrıntılı bir şekilde anlatmamı ister misin ya da yumuşak donunuslarınla nasıl onu tahrik ettiğini anlatayımmı  çünkü sen bu konuşmayı yapıp evden çıktıktan on saniye sonra Melek hepsini mutluluğunu paylaşmak adına bana anlattı  tabi ki !!!!”
Yüzünde donmuş bir ifade vardı ayrıntılar bu şekilde olmasa dahi ortaya çıktıkça ikimiz de ne salak olduğumuzu düşünüyorduk.  Sonuç olarak yeni bir şeye başlıyorduk ama ikimiz de neye başladığımızı bilmiyorduk bu kadar şeyden sonra birbirimizi görmememiz mümkün değildi O da ben de bunu gayet net biliyorduk.
Nasıl olmuştu da biz birbirimizi bırakmıştık  bilerek isteyerek kızarak gurur yaparak ama konuşmadan hesap sormadan nasıl bu hale gelmiştik ikimiz de anlamıyorduk.
2002/bir Şubat sabahı
Karlı bir sabahtı kızlar okula gitmişti  ben evde tek başıma kalacaktım ama kar da çok güzel gözüküyordu. Telefonum çaldı Uzay
“Neden gelmedin okula muhteşem bir manzara var senin de olman lazım”
“ya üşendim biliyorsun bizim ev çok yokuş ve dolmuşlar çıkamıyor ben de inemiyorum falan”
“hmmm peki sen bilirsin ama sensiz olmuyor soliiim hem kafama kar topu atma zevkini kaçırıyorsun haberin olsun”
Güldüm , kızlar dahil bir onun aklına gelmiştim dumanı tüten çayımı aldım yanında petibör bisküvimle camın kenarına oturdum. Uzay aslında ozunde çok düşünceli bir  çocuktu ama maalesef konuşmayı beceremiyordu.  Ben onu anlıyordum sanki kafasını okuyordum tabi o da benim ilginç bir telepatik bir bağ vardı aramızda. Aradan tam bir saat geçti kapı çaldı açtım karşımda Uzay hertarafı kar. Pat diye karı üstüme attı.
“ya Allah kahretmesin naaaptın ya deli misin sen bu ne ya off!”
“aslında cok deli değilim hatta gereğnden fazla ciddiyimdir ama sen bana atamıosan ben sana atiim dedim”
“saol geç içeri geç ya of üzerimi değiştiriiim bari bekle !”
“oooo Çaylarrrr içilmiş bana da veririmisin bir çay”
Az yede kendine bir hizmetçi tut dedim içimden ve aynı anda “ ben de cok oluyorum dimi” dedi. Hiç ses çıkarmadım.
Çaylarımızı ve bisküvilerimizi camın kenarındaki içine gömülebildiğimiz koltuklarda içreken hayattan, aşktan, okuldan işten aileden sohbet ettik tam 5 saat aralıksız konuştuk. Konuştukça içimiz tertemiz oluyordu sanki, ruhumuza bir nev-i hamamda kese atıyorduk.  Tam bu konuşmanın en alevli yerinde kızlar ve Yağız geldi.
“aaaa Uzay senin ne işin var burda biz de seni aradık bulamayınca eve gitti yada babası çağırdı zannettik” dedi Peri.
Melek in yuzu siyaha kesti birden ben anladım ama konduramadım, Uzay da Melek e baktı ama sonra cok ilginç bir cesaretle
“Dünya ya kar atmadan bugünü bitiremezdim bir sıfır öndeyim  artı şu çay ve bizküvi kombinasyonuna hayır demem çünkü Dünya bana hazırladı”
Uzay bu kadar şey söylerken Melek in yüzü daha beter siyah oluyordu sonunda
“Allaaaaah Dünya bir bisküvi yapar kıymete biner bizim yaptığımız poaca börekler hiç yani”
“aaa yok canım onun yeri ayrı bisküvi ve çay benim çocukluğuma ait bir tad ondan diorum”
“hmmm Dunyacım Uzay a taş kaynatsan ellerine sağlık dicek hay maşallah aranızdan su sızmaz olmuş” sürekli bu iğnelemelerle dolu bir akşam geçirdim. Benim de huyum kurusun birşeye taktım mi üzerine giderim o akşam Melek in saçma kıskanması yüzünden (tabi ben ozaman ole düşünüyordum)  ben de savaş alanımı belirleyip karşı atağa geçtim bir seviye ileri gidip Uzay ile partner olduk birbirimize partnırım diye hitap ediyorduk artık ve Melek sanırım acillik duruma gelmişti. Çünkü onun 8 ayda bulamadığı samimiyeti ben iki ayda elde etmiştim.
Yagız ve Uzay gittiler ben ortalığı toplamaya kalktım Peri salona girdi beni Melek in huysuzluğu konusunda uyardı ama benim cok umrumda değildi cunku ortada yanlış bise yoktu bu tamamen Melekin husnu kuruntusuydu.
Mutfaga girdim bizimki sinirini atamamış bir sigara yaktım ben sigara yaktığımda genelde hemen kaçar giderdi kokmasın diye. Bu sefer dumanın içinde durdu.
“bir kahve mi içsek kızlar?”
“bugun de Dunya hanımın hamaratlığı içeceklerden yana içelim bakalım”
“amanda kimin arkadaşı sinirlenmiş bugun kızım benden mi kıskandın Uzayı ya sen de varya alemsin ha kuşum rahat ol sen manyak mısın ya “ diye ortalığı sakinleştirmeye çalışırken  Melek bunu yanlış anladı ve ben özür diliyorum zannetti ve o ana kadar kapasitesini cok zorlayan daha once hic bole beylik laflar etmediği için alışık olmadığımız Melek aşktan ne istediğini bilen hırslı bir kadın olmuştu karşıma oturdu gözlerime baktı
“Bak Dunya  şu hayatta çok şey görmedim belki çok kucuk bir çevrenin kızı olarak geldim safım ama aptal değilim ben. Su hayatta “seni seviyorum” dan daha önemli bir cümle ne biliyor musun “seni bırakmam” ben Uzay ı asla bırakmıcam belki ilk baslarda bu ona ters gelecek ama o da bir gun benim sevgimle sarmalanmayı sevecek , o gun geldiğinde ruhlarımızın da uyumlu olduğunu anlıcak. Ben onu bırakmıcam her zaman iyi gününde kotu gününde her zaman yanında olacagım, gerekirse yaralarını sarcam ve ben sabrettikten sonra biliyorum ki o da beni sevecek isticek mutlu buyuk bir aile olacağız” dedi . Bunlar cok buyuk laflardı ve bana söylemişti bunları. Sigaramı söndürdüm , kollarımı masaya dayayıp Melek e doğru hafif eğildim neden böyle bir şey soledim ozaman ben de bilmiyorum ama söyledim işte bilmiyorum
“Melekcim  senin rahatsızlığını anlıyorum ama çok fazla düşünüp kendini yoruyorsun ben ise tam tersini düşünürüm seni seviyorum olmadan seni bırakmam olmaz olamaz kendini kandırırsın ve ben hep fiziksel aldatma ve aldanma acı verir ama bir adam sana bakarken başka birini düşünüyorsa istediği kadar seni bırakmasın sen daha çok acı çekersin tabi bu sadece benim düşüncem”
Bana ozaman anlamadığım fakat şuan tam olarak anladığım acıyan gözlerle bana baktı ben de ona bir gülüş attım o olayı kapattım daha doğrusu ben kapatığımı zannettim.  Meğer Melek ne kadar verici ne kadar hedefe odaklı ne kadar aşıkmış çünkü ancak aşık bir kadın bu kadar ister birini. Bu anlamda ona hep saygı duydum.  Kendime ise kızdım neden bu kadar gururlu neden bu kadar inat davrandım diye.
Ben o andan itibaren O nun için tehlike arz ediyordum çünkü karşısında frekansların tuttuğu bir çift görüyordu. Aralarına giremiyordu çünkü ne dediklerini anlamıyordu ve bu çok sinirini bozuyordu. İlk zamanlar bunu açık ve net bir şekilde belli ediyordu ben hiç oralı olmuyordum çünkü geçecek diyordum anlıcak bizim muhabbet için biraraya geldiğimizi Allahtan Peri de benim gibi düşünüyordu aradaki dengeyi sağlıyordu. Hoş şimdilerde keşke dengeyi sağlamasaydı keşke herşey patlak verseydi ne olacaksa o zaman olsaydı.
Melek bir hafta sonu ailesine ziyaretine gitti ve dönüşünde bambaşka bir kız olarak gitti tamamen pozitif neşeli ve grubun enerjisini düşürmeyen biri olmuştu ilk olarak ben sonra diğerleri buna çok sevinmiştik.

Örümcek ağını kurar ve orda beklemez geri çekilir bir iki tane kelebek  gelir yapışır mı diye. Ag ilk başlarda gözükmez günün rengindedir hiçbirşey yoktur görünürde kelebek bir tur atar , iki tur atar üç tur atar tam emin olamaz onun güvenini kazanması gerekir ama işte kelebek bu ya delidr uçar umrunda değildir bir şey çünkü zaten kısadır ömrü en iyi şekilde yaşamak ister.  Ağın altındaki çiçekleri görür aşık olur ama huzursuz olduğu da bir şeyler vardır bir türlü gitmez. Sonunda bir gün karar verir çiçekleri gidecektir onlara konacaktır aşık olup ölene kadar onların etrafında uçacaktır. Kanatlarını çırpmaya başlar evet artık ömrünün sonuna kadar aşık olduğu çiçeklerin yanında uçacaktır. Tam yaklaşmışken o kelebeğe aşık olan örümceğin ağına takılır can çekişir örümcek anlamaz, istemiyordur orda olmak ama oraya takılmıştr bir kere kendi kararıdır ordan geçmek. Örümcek “seni bırakmam” der madem beni seçtin madem sen benden geçtin seni bırakmam göreceksin seni dünyanın en mutlu kelebeği yapcam.  Örümceğin fedakarlığından dolayı kelebeğin ömrü uzar ama ruhu çoktan ölmüştür kelebeğin.

3 Temmuz 2015 Cuma




14 Nisan
Elektrik Elektronik  kafede ben Melek ve Uzay sınıf arkadaşlarından kendilerinin uygun bulduğu bir zat ile tanıştıracaklardı. Eeee tabi grupta bir ben kalmıştım tek ve bu grup üyeleri tarafından çok sinir bozucu bulundu ve oy çokluğuyla benim baş göz edilmem kararına bağlandı

“ya gerçekten çok komiksiniz ve hakikaten siz benim bu çocukla olabileceğimi düşündünüz yani!”

Ukala Uzay “ben dedim Dünya nın tarzı bu değil …..Dünya daha ... nasıl anlatsam daha böle kodumu oturtan erkeklerden hoşlanır bence kendisi savaşçı bir ruh olduğundan dedim ama dinletemedim”

Sinir bozucu bir gülümsemeden sonra Melek “bana bak huysuzluk yapma çocuk bölüm biricisi efendi muhtemelen okuldan sonra da Amerika’ya gidecek al işte mis gibi kariyerli gözü işten başkasını görmeyen biri” hakkaten de Melek in çocuk için çizdiği kariyer planı tuttu sonra ama bir eksikle;  ben yoktum hayatında …

“Ha beni de görmesin gözü yani öyle mi Melek” dedim. Çocuk gerçekten çok efendiydi bakışları çok sıcaktı içten gülüyordu. Hoş bir ilişki olabilirdi aslında yine ben gözlem moduna geçtim. Uzun bir suratı vardı sacları ortadan ayrılmış kulak hizasında uzun dalgalı gözleri küçüktü. Konuşurken ellerini çok hareket ettirmiyordu ki bu heyecansız bir tip olduğunu gösterirdi. Tam ben bunları inceleyip kendimce varsayımlara varırken iki göz de beni inceliyordu, onun bana baktığını görünce ben de gözümü dikip baktım sanki bir yarış yapıyorduk ilk kim çekecek yarışı. Tabi ki o çekti J

Çocuk  izin istedi ve derse gitti e tabi çocuk bolum birincisi idi kızlara ayıracağı zamanı ayarlamalıydı muhtemelen günlük planını ona gore yapmıştı. Biz de kalktık arabaya gittik ve öne 

Melek oturdu erkek arkadaşının arabasına kurulur gibi bir havayla ve beklenen soru hemen geldi sabırsız Melek ten

“eeee ne diorsun hoş çocuk dimi, itiraf et şimdi çocuk efendi geleceği parlak daha ne istiyorsun Dünya!”

Melek için özel ve genel kavramı kalmamıştı her şeyi Uzay in yanında konuşabiliyordu çünkü artık O bizden biriydi Peri ve Yağız da benimsemişlerdi. Fakat durum benim için hala farklıydı ben bu çocuğun yanında rahat olamıyordum ve en önemlisi güvenemiyordum.

“Tamam Melek ben bir düşüneyim” asla bu işi aklımdan bile geçirmeyeceğimi bir ben bir de  Uzay biliyordu; dikiz aynasından bana baktı sırıttı ve gaza bastı.

Eve geldik Melek benim inmemi bekledi doğal olarak yalnız vedalaşmak istedi. Ben de teşekkürümü ettim indim ve hızlı hızlı apartmana doğru yürüdüm içeri girdim boşuna aşk böceklerini beklemedim çıktım. Peri evdeydi ve şaşırtıcı bir biçimde yemek yapıyordu.

 O zamanlar internet ve bilgisayar hayatımıza yeni girmişti ve evde bir tek benim odamda bilgisayar vardı e o bilgisayara gerekli olan telefon hattını ne gariptir ki Uzay şirketten getirdiği elamanlar yapmıştı ve bir kere daha evimizin takdirini kazanmıştı. Tam ben oturup o zamanlar ünlü chat sitelerinden birinde çene çalıp kafamı dağıtacakken (o zamanlar amele kaynamıyordu bu siteler ya da bana denk gelmedi)   Melek  kapıyı hızla çarparak eve girdi mutfakta dalgalanmalı bir ses tonuyla Peri ye bir şeyler anlatıyordu anladım bir bokluk vardı ve Uzay la ilgiliydi; ukala bir şekilde “hah işte ben sana dedim ne pot kırdı Uzay efendi söyle hadi” dicektim ki

“hayırdr ?” dedim suratıma bile bakmadı Peri ye olanları anlatmaya devam etti.
“hosgeldin meleğim noldu kuzum nerde Uzay?” diyerek yumuşak girmeye karar verdim.

“Gelmeyecekmiş bu akşam çünkü O nun için çok önemli bir insanla randevusu varmış!” Aha dedim içimden işte ben demiştim bu çocuğa hiç güveniyorum diye vay şerefsiz vay arkadaşıma bunu da yaptı adi tabi Melek de benim “ben demiştim” pozlarıma dayanamayacağı için Peri ye anlatıyor.

“hayatım ee ne olmuş bilmiyoruz ki kadın mı erke mi hayret bişe” dedi Peri .
“Biliyoruz aslında kadınmış!!!” deyip ağlamaya başladı
“E yuh Melek sordum deme bana kızım butun kozları verseydin adamın eline iyiki yanında ağlamadın salya sümük” 
Peri  kes çeneni der gibi baktı bana tam bu sırada ev  telefonumuz  çaldı içeri girdim baktım bilmediğim bir numara
“alo”
Telaşlı bir ses tonuyla bana çaktırmadan konuşmamı söyleyen Uzay dı  anlam veremdim ilk başta neden böyle gizem yarattığını ama çok zorda olmasa sanırım böyle gizli gizli konusacağı en son kişi bendim.

“selam ben Uzay çaktırma bak şimdi seni sizin sokağın başında bekliyorum çok önemli bişe konuşcam seninle yalnız evdekilere çaktırma zaten Melek i ekmek zor oldu ha bu arada gelir misin die sormuyorum çünkü çok önemli gelmen lazım”

Birden ter bastı kafamda senaryolar donuyordu ben kızlara söylemeden hiçbir şey yapmamıştım ki o zamana kadar nasıl yapcam ne yapcam derken.
“tamam geliyorum” dedim hazırlandım odadan çıktım mutfakta ağlaşan Melek in nereye gittiğim umurunda değildi ama Peri cin gibiydi onu dışarı çağırıp böle böle Uzayın beni çağırdığını önemli bir şey söyleyeceğini söyledim belki de sürpriz yapacaktı bilmiyordum. Peri çok heyecanlandı belki de öyle olacaktı
“tamam sen git ben idare ederim” dedi.

Aşağıya indim gri Toyota Corolla köşede bekliyordu, hayatımın bundan sonrasındaki döneminde gri Toyota Corolla ları görünce gözlerimde oluşan sağanak yağışı kaç yaşına gelirsem geleyim durduramayacağımı bilmeden,  arabaya doğru yürüdüm farları açtı sonra kapı açıldı bindim arabaya gaza bastı ve uzaklaştık.

Acaba o arabaya hiç binmeseydim hayır ben gelemem yarın okulda konuşuruz ya da ne konuşmak istiyorsan gel burada konuşalım deseydim acaba ne olurdu ama öyle yapmadım o arabaya o gün bindim. Önümdeki hayal kırıklıklarımdan, aldanmışlıklarımdan, yarım kalmışlıklardan bi haber bir bicimde önemsiz bir buluşmaya gider gibi bindim o gün o arabaya.

“selam”
“Aleyküm selam” dedi sesi gayet ciddiydi

“Hayırdır ?”

“Hayır mı hıh!” Sesi gerçekten çok farklıydı anlamıyordum. “Kusura bakma Dunya seni bu işe karıştırmak istemezdim ama mecburum birinden akıl almak zorundayım ve sen dengeli bir insansın senden bir şey rica edeceğim bunu benim için yapacaksın sen de”
Sesi çok sinirliydi gerçekten gerilmişe ve aynı zamanda da anlam veremediğim durumlar söz konusuydu, benden bir şey istemesi ilginçti bir yandan şüpheleniyordum bir yandan da merak ediyordum.

“Rica kelimesi ile emir kipini bir arada kullanman yaman bir çelişki neyse. Bir şey söyleyebilir miyim ilk olarak sen benim arkadaşıma bir sürpriz falan yapmıcaksın anladığım kadarıyla ve suan Melek ne kadar uzgun onu da biliyorsun ve tabiki buyuk bir ihtimalle de Melek e söylediğin gibi bir randevun yok, dimi?”

“Yok ve hayır ben bir sürpriz falan hazırlamıyorum ne sürprizi ya neyden bahsediyorsun sen?”

“ne bilim hani sizin bu durumunuz senin Melek e açılma durumun teklif meklif  vs işler için benden mi rica edeceksin diye düşündük”

“hmmmm maalesef ah ah ne senaryo arkadaş ya şimdi Melek in neden böyle davrandığını anlıyorum hepiniz potansiyel senaristlersiniz”

“eee Uzay anlat bakalım neymiş derdin” 
Bu soruyu bir kere daha sormuştum ama ozaman cevabını net olarak biliyordum kendimi hazırlamıştım nasıl bir tepki vereceğimi düşünmüştüm hatta o zaman yanımda Peri de vardı masanın altından elimi sıkı sıkı tutuyordu. Ne acıdır ki  Melek de yanımızdaydı ve  gözümün içine içine bakıyordu, kelimeler ağzından döküldüğünde ben ise o kelimeleri duymuyordum karşımdaki tabloya bakıyordum.

“Dunyacım anladığım kadarıyla Melek yanlış hislere kapılmış ve benden başka türlü davranmamı bekliyor ama ben ona karşı bir şey hissedemiyorum ve bu da olayı daha da zorlaştırıyor şimdi ben hiç bilmiyormuş anlamıyormuş rolü yapmaktan çok yoruldum senden ricam Peri ye de söyle ben sizin dostluğunuzu kaybetmek istemiyorum gerçekten çok güzel vakit geçiriyorum inanın ailem kadar yakınsınız bana  ve ben hayatımda ilk defa böyle bir ortama giriyorum. Bundan dolayı Melek e bir lisan-ı münasiple bizden bir şey olmayacağını anlatırsanız benim ona hislerimin kız kardeşten farksız olduğunu söyleyin. Yarın öbür gün başka biriyle bir yerde görürse O üzülecek O nu düşünüyorum ben”

Konuşurken gerçekten içten olduğunu hissedebiliyordum, gözlerimin içine bakarak konuşuyordu, önümüzde ışıkları yeni yanan şehre bakmıyordu şuan önemli olan şey sahip olduğu şeyi kaybetmemesiydi. Samimiyetine inanmıştım ama üzülen benim arkadaşım üzen de daha dün tanıdığım bir adamdı tabi ki ben Melek için ordaydım ve tarafsız olmam düşünülemezdi!

“bi saniye şimdi sen benden Melek e bu çocuk senden hoşlanmıyor bırak bu sevdayı mı dememi istiyorsun? Bak Uzay sen şuan benimle konuşuyorsun yani Melek in arkadaşıyla sence ben kimin tarafından bakacağım tabi ki Melek in. Madem sen bu kızdan hoşlanmıyordun bu kızla günlerce gezip tozup yemeklere götürüp vakit geçirmeyecektin, uzun uzun akşam muhabbetlerini yapmayacaktın, ilerisi için planlarını sorup kızı umutlandırmayacaktın, hadi umutlandırdın bütün bu saydıklarımı yaptın o zaman da Uzaycım yürekli olup bana şu söylediklerini Melek in suratına söyleyecektin. Nasıl bir kafa bu ya hem işin eğlencesini yaşa sonra işin zor kısmında mesuliyeti başkasına at kurtul oh ne ala”

“Korkak diosun yani!” 

“Resimli sözlük anlatımı olabilirsin bence !”

Üzüntüsünü bu kadar net yüz çizgileriyle belli eden başka bir insan görmemiştim o zamana kadar. Dudağını ısırıyordu, o zamanların kamyoncu sigarasını çıkardı içmeye başladı, sigarasından bir nefes alırken duman sadece ciğerine gitmiyordu gözlerine de iniyordu sanki.   Susmuştu alın çizgisi gözümün önünde derinleşiyordu sanki. Boncuk gibi olan kahverengi gözleri siyaha dönüyordu, bu kadar sert söylememeliydim sanki pişman olmuş muydum o anda bilmiyorum. İnsan birçok insanı üzer ben de üzmüşümdür o zamana kadar ama üzdükten sonra yarattığım etkiyi ilk defa gözümle görebiliyordum ve ben de üzüldüm.

“peki ben söyleyeceğim az acılı olmasını istemiştim ama madem öle diyorsun O nun da canı yansın bu da ona büyük bir tecrübe olur haklısın her zamanki gibi”

“her zamanki gibi derken?”

“Akıllısın Dünya her zaman doğru tahliller yapıyorsun bakıyorum da huysuzsun ama akıllısın”

“Keşke bu kadar akıllı olmasaydım fazla bilmek iyi değil biliyorsun arıza yapıyorum arada”

“Bilmez miyim ama kaç gündür Olric le konuşur gibi konuşuyorum bu olay nasıl buraya geldi anlamadım gerçekten ben hayatımda ilk defa bir kız arkadaşım olsun istedim rahat rahat kadınlardan konuşabileceğim ama olmadı”

“ Olric mi!? senin gibi namazında niyazında bir adam Oguz Atay okuyor deme bana şimdi düşüp bayılırım”

Gözlerimin içine baktı yarım sırıtma hali belirdi yüzünde, sempatik gelmişti birden. Hava dağılmıştı, Melek ile konuşması gereken kişinin kendisi olduğunu kabul etti ve yarın kendisi konuşup bu olaya son noktayı koyacaktı. Biraz bu konuyu konuştuktan sonra başka şeyler konuşmaya başladık sanki buluşma amacımız Melek değildi de bizim birbirimizi tanıma seansımız başlamıştı.

Ailesinin ne kadar tutucu olduğundan ve ortanca çocuk olmanın verdiği ailede yer bulamamasından ve bir gün gelip geleneksel yolla bir evlilik yapacağından bahsetti. İçimden üzülüyordum ama asıl üzülmesi gereken kişinin ben olduğunu bilmeden. Karşımda çok farklı bir aileden çıkmış, kapalı bir çevrede büyümüş fakat içinde bir protest barındıran Oguz Atay okuyan Nietzsche nin gözyaşlarını okumuş, komünist gençliğe içten içe hayranlık duyan bir Uzay vardı karşımda ve ben bu karmakarışık insanı  izlerken  buldum kendimi
“Hayaloglu dinler misin ?”
“yoo yani bilirim ama cok dinlemem”
“en sevdiğim sarkısı “biz üçkişiydik”  nedense ayrı bir yeri var bende”
O an hayatımda hiç o adamı dinlemediğim için nasıl da utanmıştım güya ben aktivisttim beyimiz de tutucu kesimdendi.

“en kısa zamanda dinlicem şaşırdım biliyor musun genelde arabana ne zaman binsek ilahi müzikleri çalardı ve ben de bu tarz göstermelik hareketler i çok yapmacık bulmuşumdur”

“beni rahatlatıyor sabah okula giderken opera dinlemek gibi bir şey  senin bu ukalaca bakış açını da ben çok yapmacık buluyorum. Neden insanın maneviyatını bir yerden bir şekilde doyurması seni ve senin gibileri rahatsız ediyor ben anlamıyorum. İki  yüzlüsünüz özgürlük dersiniz ama başörtülü birini görünce tu kaka yaparsınız”

“….sınız derken nerden nereye geldin ya hayret bir şey. Ne alakası var ya !”


Gözlüğünün üzerinden bana baktı saat gece yarısını geçmişti ve O da ben de biliyorduk ki gitmek zorundaydık ve bu sohbetimizin sonu değildi bizim sohbetlerimiz daha çok olacaktı. Şimdi sıra evdeki durumları halletmekti nasıl olacaktı bilmiyorum ama konuşmalarından anladığım kadarıyla ne kadar benden gıcık alsa da güveniyordu bana. Ben de garip bir şekilde onunla konuşurken yıllardır içimde tuttuğum bir sandığın kilidini elime almış açsam mı açmasam mı diye düşünmeye başlamıştım.  Sesi yumuşak, ciddi ve insana garip bir güven veren bu adam  göründüğü kişi değildi. 

Dindar bir insandı ama dini saçma sapan ego tatminlerine bağlı yaşamıyordu vicdan oluşturuyordu onun dinini şekilsel değildi. Ailesine bağlıydı ama bir o kadar da uzak çünkü babası dört çocuğun içinde ihmal etmişti ve bundan bir kere bile şikâyet etmemişti. Âşık olmuştu çok fena gençken lisedeyken ama kızın annesi babası kızı başka bir adamla evlendirmişlerdi o andan itibaren susmuştu çok konuşmuyordu. Kimseye sitem etmiyordu, kimseyi de kırmak istemiyordu. Zaten hayatında bir tek kişiyi paramparça etti  ve bunu öğrendiğinde ………….
“İyi akşamlar çok teşekkürler beni kırmayıp geldiğin için ama seninle sohbet etmek çok güzelmiş senin de anlatacak bir şeylerin olduğunda ara beni bakma bugun çok konuştum ama ben aslında dinlerim genel olarak”

“rica ederim bak Uzay arkadaşımı üzme bir an önce sorumluluğunu al ve konuş hasarı biz tamir edebilelim anladın dimi?”

Derin bir nefes aldıktan sonra “tamam söz” dedi  “bişe sölicem Tutunamayanlarda bir bölüm var 14 nisanda doğanlarla ilgili biliyor musun ?”

“hayır maalesef cok utanç verici ama bitirmeye yüreğim yetmedi o kitabı neden bu tarih bu kadar önemli ?”

“14 Nisan benim doğum günüm de ondan”  dedi gülümsedi ve ayrıldık.
14 Nisan doğum günüydü benden beş gün sonra doğmuştu ikimiz de bahar çocuğuyduk ve koç burcuyduk. 

Bazı tarihler vardır insanın aklında, o tarihler için akıllı telefon alarmlarına ihtiyaç olmaz, o gun geldiğinde vücudunda beyninde çalar o alarmlar. Kanın akmaz olur o gün, gözün görmez olur, dilin konuşur ama beyinle bağlantısı kopmuştur ne dediğini bilmezsin, bir an önce bitsin istersin o günün o gecenin. Nedense kafama kaydettim bu tarihi ama 14 Nisan tarihinde sadece doğum günü kutlanmadı tabi ki. Katil bıçağı kurbanına sadece saplamakla kalmayıp bir de kendi etrafında çevirir sonra çıkartırmış ki sapladığı yerde verdiği tahribatın iyileşebilme ihtimali kalmasın ki ölümü kesin olsun. Ama kurban eğer o bıçağı katilin çıkarmasına izin vermez de orda tutarsa bir müddet daha yaşayabilirmiş. İste siz ve ben  o süreçteyiz şimdi ……………….