Küçük Yeşil Hafıza
Kartı…
Uzay
muhafazakar bir ailenin ortanca erkek çocuğu idi ama bunu görüntüsünden asla
anlayamazdınız. Hele hele size sadece merhaba diyorsa siz onun için sadece
yaratanın yarattığı, saygı duyulması gereken bir canlısınız demektir. Eğer size
elini uzatıp iki elinin arasına alıp hatırınızı soruyorsa değerlisiniz, hele hele “hocam nasılsın hayırlı günler
olsun inşallah” diyorsa siz onun nerden geldiğini biliyorsunuz ve olduğu gibi
size açılmasında bir sakınca görmüyordur demekti.
Dünyanın en
sakin insanıdır bunu laf olsun diye söylemiyorum gerçekten sakindir. Bir erkeğe
göre inanılmaz sağduyulu bir adamdır. Hiçbir zaman yüksek sesle konuşmaz,
örneğin can düşmanı olduğu insana bile sesini yükseltmeden ve hırsını başka
yerlerden çıkartarak ceketini alıp çekip gitmiştir. Bu bana her zaman tersti,
hep tam tersi davrandım, ben bağırdım, çağırdım hıçkıra hıçkıra ağladım, her
şeyi en üst seviyede yaşayan bir koç kadını olarak ben burcumun
gerekliliklerini yerine getiriyordum aslında ;) . O da koç erkeğiydi aslında;
ama ben kendi etrafında ortalığı yakan yıkan bir tsunami iken, Onun sadece
elini elimin üzerine koyup gözlerime bakması bendeki fırtınanın sönmesine
yetiyordu.
Yıllar sonra
Ayvalık ta rastladığım bir ahbap ile evin penceresinden saksı atan kadını
gördüğümüzde “neden dünyadaki bütün doğal afetlere kadın ismi verilir bilir
misin? İşte bu yüzden kadınlar delidir nerde ne yapacağı belli olmaz onları sakinleştiren
bir erkeği bulabilirlerse ne ala yoksa vay haline o beraberliğin” demişti. Beni
her zaman sükûneti ile sarıp sarmalamıştır her zaman bana duygusal olamamam
gerektiğini söylemiştir ve her zaman da haklı çıkmıştır.
Çok
sinirliydim sabah evden kızları görmeden evden çıkmıştım görmek istememem
onlara açık vermemek için miydi bilmiyorum. Her zamanki gibi elektrik kafede
oturup tarz-ı hususi turk kahvemi içiyordum. Yanımda çalışmak için aldığım ders
notları vardı ve açık vaziyette önümde duruyorlardı. Maksat etraf ders
çalışıyor zannetsin içimdeki hortumu fark etmesin, ne olmuş buna demesin diye
bir gizleme idi her zamanki gibi. Her
zaman böyle güçlü görüneceğim diye kaybettiğimi yıllar sonra anladım yoksa bir
insan normal şartlarda kalbinin sökülüşünü nasıl izler ya da beyni milyonlarca
“hayır” ı kafatasının içine
yerleştirmeyi başarırken kulakları yüksek tondan “ evet” i nasıl duyar….. işte aynen böyle davranarak;
hiçbir şey yokmuş gibi yaparak, can arkadaşının mutlu gününe gitmiş gibi
yaparak.
“Hayır olsun Dunya HANIM” diye bir sesle irkildim.
Başımı kaldırdım bakıyordum ama
idrak edemiyordum O nun yanıma geldiğini birden “aaa sen nerden çıktın hoş
geldin” deyiverdim. Hakikaten nerden çıkmıştı O ya, hayatım dolu dizgin
giderken gayet zirvede herkesin hayran kaldığı bir insanken, O nerden çıkmıştı
armagedon gibi hayatıma girmişti.
“valla erken gelmişim bir çay
içeyim dedim ama yalnız kalmak istiyorsan gideyim” dedi hep böyle sorular sorar
topu bana atardı. Dedim ya fırtınalı bir geceden kalmaydım ve sabah da fırtınadan
fırtınadan kalan parçaları toparlamaya çalışıyordum.
“sen bilirsin ama aslında iyi
olur notlarıma bakıyordum” dedim ve pişman oldum. O da beklemiyordu ki çekmiş
olduğu sandalyeyi yerine yavaş yavaş koydu.
“peki ben çay aliim ozaman” dedi
ve gitti çay aldı geldi benim masamın karşısındaki masaya oturdu sigarasını
yaktı çayından bir yudum aldı ve gözlerini bana dikti. Ben bunları notlarıma
bakıyor gibi görünen iki gözümle çok net görebiliyordum ve O da bunu gayet net biliyordu.
Hiç oralı olmadım ama yavaş yavaş ayak
tabanlarımdan bir şeyler yükseliyordu ve kaldırdım başımı
“Hayırdır ya ?” dedim yüksek bir tonda
“Hayır olsun inşallah Dünya Hanım
ne oldu?”
Ünlü gülümsemesini takınmıştı
dudaklarının yanındaki kavis oluşu vermiş, gözlerinin yanında doğal çizgileri
oluşmuştu bir kere, karşısında da içinden kara, siyah her tarafı yakıp yıkacak
güçte olan bir hortumun çıkmak üzere olduğundan habersiz dünyanın en tatlı
suratını takınmıştı. Hep böyle bakardı
bana sinirlendiğimde her can yakıcı sözüme bir sevgi bakışı fırlatırdı bana, ben
ne kadar yıpratıcı olsam da O o kadar pamuklara sarar, yağmurlar yağdırır,
kimsenin bu halimi görmemesi için etrafıma duvar örer korurdu
savunmasızlığın pençesinde cebelleşirken. Bilirdi geçecekti bu depremler, bu fırtınalar.
“ Uzay bak şu an hakikaten
sinirim tepemde zaten evden hışımla çıktım sana patlamayayım”
“hah işte tam
da bunun için buradayım ne oluyor iyi değilsin anladım”
“ya aman
kızlar sinirimi hoplattı ve lütfen şu Melek e açılacaksan açıl ben de kurtuliim
herkes kurtulsun valla bak bıktım sizin flörting durumlarınzdan” ilk silahımı kullandım ve kartımı açık
oynadım bakalım ne diyecekti.
“bir dakika
bir dakika anlamadım flörting derken biz Melek ile flört mü ediyoruz hmm” dedi
ve gözlüklerinin altından gülmeye başladı
“tamam peki akşam bir şey yapalım sana bu
konuyu açıklayayım ne dersiniz sultan hatun?” demişti bana ilk defa aramızdaki
bir çok engeli kaldıran iki kelimeydi bu. Ne acayip dimi; bir şekilde beynimi
kitliyordu.
Bütün gün
konuşuyorduk mesela, gayet normal davranıyordu herkese davrandığı gibi, hatta
bazen bana mı öyle geliyor acaba bu adam bana bir şey hissetmiyor sanırım
derdim. Ama bir noktada kimsenin görmediği, kimsenin duymadığı bir yerde öyle
bir bakış, öyle bir gülüş, öyle bir dokunuş meydana gelirdi ki ya da öyle bir
kelime söylerdi ki olduğum yerde donardım, kitlenirdim ve O da bunu çok ama çok
iyi bilirdi, resmen benimle eğlenirdi.
“sen beni
çıldırtacaksın sanırsam ya sen duymuyor musun kızlarla dün akşamdan sonra
kapıştık eğer bu akşam da çıkarsam seninle sanırım yeni bir ev aramam
gerekecek!”
“yapma ya, bak
sen vay be kızlar yurdu daha rahattı en azından yurtta kimseye hesap vermeden
gidebilir sonra da dönebilirdin, şuna bak nazi kampı gibi !?” dedi ve sırıttı.
“ay tamam ben
hemen gidiyorum yok yani derse yetişmem lazım hadi görüşürüz” dedim ve…..
Sonunda
kazanan O olmuştu ve biz karlı bir sabahı sıcacık bir öğlen yapabilmiştik. Uzun
uzun yemek yedik sonra kahvemizi içerken;
“eeee ne düşünüyorsun Melek ve ben yapabilir miyiz olur
muyuz sence ?” küüt diye sordu. Kahvemin ilk yudumu zehir zemberek olmuştu.
Gurur denilen lanetin bütün tavırlarını bir anda takındım ve
“ neden olmasın olabilirsiniz tabi” deyiverdim. Sıçtın kızım Dünya dedim içimden şimdi
anlayacak.
“Ole diyorsun demek bence de sonuçta Melek olmasa hayatta
ben bu okulu bitiremezdim, onu geçtim, bir de en önemlisi beni her ne yaparsan
yapayım seviyor ve asla vazgeçmiyor (yıllar sonra bunların beyin kıvrımların
içinde sürekli dolanan bir kurt gibi beynimi kemireceğini bilmeden dinliyordum)
. Bir erkek daha ne ister ki” dedi ve
sigarasından uzun bir nefes çekti daha önce de söylemiştim ya bazı adamlar
sigarayı bırakmamalı…. Yine söylüyorum sigaranın yakıştığı tek adamdı her zaman
hala öyle olurdu eğer sigarayı bırakmasaydı…..
Kendimi aptal gibi hissediyordum tamam kabul ediyordum ilk
ben başlatmıştım güya istemiyorum havalarını, nabız yoklamaktı amacım ama fena
sıkıştırmıştı, kalbim ilk orda sıkışmıştı ilk orda nefes almam yavaşlamıştı….
Ama Oskarlık bir performans sergilemeliydim.
“Hakikaten bir erkek daha ne ister, bakıyorum da Melek e;
bir kere saflığı ile göz kamaştırıyor, sana deliler gibi aşık ki bazen kadının
daha fazla sevmesi mutluluk sebebi, ve her ne olursa olsun asla..” dedim ama
çıkamadı ağzımdan bir an durdum , bu
kısmı beni de ilgilendiriyordu sanki susman ondandı.
“asla vazgeçmiyor ve vazgeçmeyecek!”
“Aslında ben çok sinirli bir tipim, biliyorum dışardan hiç
öyle gözükmüyor. Çok sakinmişim gibi düşünüyor insanlar ama ben sevdiklerimi
kırmamak için susuyorum ve eğer o insanla ipleri koparacaksam o zaman işte bir daha yüz yüze bakamıcak şekilde
olayı bitiriyorum. Benim kara kutum da böyle işte. Aslında çok huysuzum ama
senin yanında çok rahatım, hafifim sana kendimi anlatma ihtiyacı duymuyorum,
bir sözü yüz kere örneklemek zorunda değilim çünkü sanki aynı hayatı yaşamışız farklı yerlerde. Bu konuşmayı sana bir kere
yapacam bir daha yapmıcam ve bir daha bu aramızda bir konu olarak geçmeyecek:
Ben Melek ile yapamam neden biliyor musun sevmediğim için değil, bir çok insan
var şu hayatta sevmedikleri insanlarla evlenmiş ve mutluluk rolü yapan. Ben
Melek le beraber olamam çünkü Melek gözlerine bakıp hiçbir açıklama yapmadan
beni anlayan bir ruh değil.”
Bunları benim gözümün içine bakarak söylemesi oturduğum
yerde dik oturmamı sağlamış ve tam olarak neyden bahsettiğimi anlıyorsun değil
mi der gibi bakmıştı. Anlıyordum çünkü ben de aynen öyle hissediyordum.
“senin bunu sürekli gündeme getirmeni anlayabiliyorum sonuçta
ev arkadaşın ve O nu seviyorsun ve vicdani olarak kendini sorumlu hissediyorsun
ama kurtul bu ağırlıklardan akışına bırak nasıl istiyorsan öyle davran ki
gerçekler ancak o zaman insanları acıtmadan ortaya çıkar. Bazı şeyleri
kapatmaya çalışırsak daha incitici olabiliriz” “iz” biz yani ikimiz O ve ben
Uzay ve Dunya.
Cebinden küçük yeşil üzerindeki
siyah hafıza blokları gibi duran bir bilgisayar ram i çıkardı, eline aldı
parmaklarının arasına ve ilk defa tırnak yapısına eline dikkat ettim. Elleri
tam bir erkek eliydi bir şeyi tutarken çok sıkmıyordu kendine güveniyordu
sonuçta mühendisti ve alet edevat işlerine alışıktı. Herhangi bir şeyi sıkı
sıkı tutmasına gerek yoktu çünkü gidecek olan gider kalacak olan kalırdı ve o
eller bunu engelleyemezdi ona göre.
Keşke kan oturana kadar tutsaydım dedi sonraları keşke kopsaydı o
parmaklarım, seni bırakacağıma.
“bak dedi bu küçük bir hafıza
kartı buna bilgiler depolanıyor yarısı koparılmış, ben koparttım neden çünkü
hayatımda artık başkaları yok ben o hafızadaki insanlar için çok şey
yaptım ve onları hatırlamak istemiyorum. Şimdi yeni anılar yaşayacağız, yeni
insanlarla ve bu siyah kutucuklar onların hepsini unutulmamak üzere hafızaya
kaydedecek çünkü Dünya hanım sizinle yaşadığım her şeyi hatırlamak istiyor ve unutmak istemiyorum. Anlatabiliyor muyum?”
Telefonuma mesaj geldi Melek i hastaneye
kaldırmışlar ve geri zekalılar olarak bizi arıyorlardı. İkimiz de şok olduk ilk
iki dakika oturduk ses çıkarmadan. Sonra kendimize geldik ve ben müthiş bir
göğüs ağrısıyla fırladım ayağa hemen gitmemiz gerekiyordu. İkimizde yol boyunca
hiç konuşmadık hastaneye girdik Peri dehşet içinde bana baktı neredesiniz der
gibi. Hayatında hiç daha önce gündüz içmeyen Melek in içeceği tutmuştu ve tabi
öğlen başlayınca bu onu fazlasıyla sarsmış ve kusmaya başlamış ne yapacağını
bilmeyen sınıf arkadaşları hastaneye götürmüşler.
Odaya girdik beyaz hastane
yatağında inleyerek yatıyordu kendimi çok kötü hissetmiştim, Uzay “ben çıkayım” dedi. O hastane odasında sanırım ayak ucunda
duran bez kadar gereksiz hissettim kendimi ve sadece bakıyordum uyuyan Melek e.
Bi Melek yatıyordu karşımda bir de elimde küçük yeşil hafıza
kartı sanki olan biteni hafızaya kaydediyordu……