16 Mayıs 2015 Cumartesi


HADI ORDAN BAK BAKIIM SEN BENIM GOZUME :)

Şimdi uzun zamandır diyet konusun yazmak istiyorum malum havalar guzellesti ama biliyorsunz ki benim kurtarmam gereken bir akadamisyen dunyası var ondan dolayı çok ilgilenemedim ozur.

Şimdi ben bu diyet konusu uzerine yuksek lisans ve doktora derecesine gelmiş bir insan ve tabiri caizse denemediğim bir teknik yoktur ve yuz kilolardan kırk kiloya yakın bir kilo vermis bir insan olarak ben şişman psikolojisinden en çok anlayan insanlardan biriyim.

Tabiki benim kilo derdim küçük yaşlara dayanır. Daha öncede bahsettiğim gibi Giritli bir aileden gelmekteyim ama zannetmeyin ki ole yunan tanrıçası gibi bir uzum salkımıyla doyup üstüne bir bardak şarap içip "ayyy çok şiştim" diyebilen bir aileye sahip değilim. Bizim mutfağımızda ot çeşitlerinin her türünü bulabilirsiniz fakat o ot yemekleri etle birleşirse sağlıklı beslenme olayı biraz modifiye olur tabi. Bir de yemeklerin muhteşem olduğu Çukurova tadı da eklenince ortaya psikilojik bir tarvma çıkar ve sonuç: Sebze ile besleniyorum ama hala kilo alıyorum olayının ete kemiğe bürünmüş halini gorürsünüz.

Yazık annem bu konuda çok disiplinli bir kadındr bir kadının asla kendini bırakmaması gerektiğini ve yanındaki karşı cins ne kadar başkalaşmış olursa olsun senin bir Grace Kelly kıvamında ince zarif ve narin olman gerektiğini savunur ve bu konuda herkese karışır. İlk olarak da kızı olan bana.:( Kendisi 70 yaşında olmasına rağmen hala kadın aynı kilodadır ve bazen hakkaten hastanede karıştırılmış bir çocuk olduğumu hissettirir bana, içimden "belki de onun kızı ben değilim belki suan dışarda sarışın 90-60-90 gözler mavi taş gibi bir hatun annemin kızıdır" diye düşünürüm.

Bu sebeplerden dolayı beni diyetisyenle tanişmam çok küçük yaşları bulur. İlk diyetisyenim Ozlem diye bir hatundu gayet formuna dikkat eden genç bir bayandı bekardı ve anormal derecede şefkatliydi. Yani annem "o boğazını tutcaksın!" diye kestirip attığı zamanlarda bu kadın bana şefkatin en büyüğünü göztermiştir. ve onun sayesinde hayatımda ilk defa bir diyetisyen bana 10 kilo verdirmişti. ve küçük yaşlara göre on kilo bana yeterliydi.O kibrit kutusu kadar peynir muhabbetine ilk 15-16 yaşlarda başladım.(sonradan midem bulandı ama )

On kilo vermenin hafifliği ile muhteşem hissetmiştim kendimi annem hemen tenise başlattı beni harika gidiyordu hayatım. Fakat bizim aile normal değil ki bir araya gelince su samuru şeklinde yediğimiz ve hatta muhabbete değil yemek yemek için buluştuğu-muzdan ben verdiğim o on kiloyu aldım. Yani bizim ailede şu yoktur "ya çok özledim seni gel de bir görüşelim valla ya iki laf edelim" şu vardır " kuzum bak gel şole güzel bir içli köfte yapalım yanına da fırında sarma (dikkatinizi çekerim içli köfte ve sarma!!!!) ben de uzun zamandır yapmıyorum zaten hem de muhabbet ederiz." Muhabbet en son iş maksat yemek yemek!

Sonra ben bu kiloları aldıktan sonra en zor safhası başladı Ozlem e nasıl gitcem geri. Kadın bana doğal olarak demez mi "vay hayvan vay ne yedin hipopotam yuh hepsini almıssın pes" ben olsam derdim. Neyse yüzümü sıyırdım ve gittim bir de ne göriiim aman tanrım Ozlem bu arada evlenmiş kilo almış ve o sefkatli Ozlem gitmiş yerine "yemicen yemicen o agzını kapatcan bu kadar basit!" diyen bir kadın gelmiş. İçimden siz kapatamamışsınız ama dicektim ki geçmişin hatırına sessiz sedasiz koşarak uzaklaştım ordan.

Karar verdim step yapacaktım spor merkezine gittim yazıldım annem tabi sonsuz destek. Ya hayatımda bu step kadar manasız bir spor olmadı. Geri zekalı gibi bir tahtanın üstüne çıkıp inmece ve de  sen o tahtaya çıkıp inerken ağzında nefes alamassın nefesin başka bir yerden alırsın ve bütün yağların bıngıl bıngıl sallanır, fakat sen önünde gördüğün hatunun poposu gibi hiç bir yerin sallanmıyor zannedersin peh büyük yalan. Hareketler hızlandıkça deli gibi terlersin aynada hareketi kaçırmamak için hiç kendi yansımana bakmassın zaten ön tarafta  özgüveni olan "taş" lar olur hep ve sen ,en azından benim için ole oldu, kendi canhıraş feryat debelenen vucudunu gördüğünde bu işin bunla da olamıyacağini fark edip ordan da uzaklaşırsın ki zaten benim istediğim kiloya ulaşmam için çin seddine bir gecede inip çıkmam gerekeceğinden, hiç zorlamadım, ve Dunyacım dedim hadi kızım al voltanı burdan. Annem, oxford bursunu geri çevirmişim gibi üzülmüştü ve babama "ne olacak bu kız Ramazan valla çok üzülüyorum ben" babam muhteşem hukukçu analitik düşüncesiyle "merak etme biraz büyüsün çırpar" demişti :)

Sonra Universite yıllarınin ilk iki senesi hiç takmadığım gibi nsanların da hiç takmadığını düşündüm ne zaman ki bir erkek arkadaşım "kızım ne güzel suratın var bu ne kilo" diyene kadar. Aman tanrı bir hırs bir hırs hızara gir deseler gircem. Hemen üniversite okuduğum yerin en ünlü diyetisyenini buldum.Muhteşem bir merkez kadınlar taş ve genelde şişmanların bulunduğu bekleme odasında kendimi Angelina Jolie zannettim okadar şişmanlar vardı ki hatta teyzenin bir tanesi yanıma yaklaşıp "yavrum sana ne gerek var sen de zayıflarsan artık bir deri bir kemik kalırsın" demişti ki hala nur suratı gözümün önündedir. Anormal zengin hatunlar ama herbir gençliklerinde çıtır suan dev gibilerdi.

Hepsi " ah ah ben evlenirken bölemiydim ama işte üç çocuktan sonra napalım bu doktoru çok övdüler valla zayıflatmadan bırakmıyormuş geldik bakalım, bir arkadaşıma 30 kilo verdirmiş hadi inşallah" diye konuşurken sıram geldi içeri girdim.

Girdim ki ne göreyim dunyanın en şişman diyetisyeni "oha " dedim kendi kendime noluyor ya bence bu beni ham yapar diye düşünürken."Hoşgeldin tatlım otur" dedi içim titriyor tabi benim. Konuştuk o iğrenç tartıya çıktım ölçüler alında bacak basen bel vs ve ben bir kere daha "tamam bir bir bufalo kadar büyüğüm ve iğrencim hissi geldi. Her seferinde  böyle olur, ve hatun konuşmaya başladı
"canım bak senin çok sıkı bir diyete girmen gerekiyor  (hadi canım!) şimdi sana bir liste vercem bu işi bu yaşta halletmen gerekiyor. Bunu kendine nasıl yapıyorsun ya genceciksin ve muhteşem bir yüzün var (hep ole olur zaten) yani bütün hayatın değişcek Allah bilir senin erkek arkadaşın da yoktur şimdi neden şişmansın, tipin güzel değil , adam elini attımı yağ torbası hiçbir erkek bunu istemez" Hop hop ne oluyor ya kendine bir bakar mısın dedim içimden ve yüzüme yansımış olacak ki kadın hemen açıklama yapma gereği hissetti "sen bana bakma ben hormon hapları kullanıyorum ondan böleyim rahatsızım ama sen gençsin hem sen böle yemeğe devam edersen evde kalırsın kızım" dedi.

Ben sadece şişman olmakla kalmayıp bir de depresyona girmek uzereydim "haklısınz" dedim haklıydı iğrençtim kendimden nefret ediyordum yaşamama gerektiren bir şey kalmamıştı ve artık ölebilirdim. Ayağa kalktım diyet listemi aldım umutsuzca kapıya doğru ilerlerken artık disiplinli olmam gerektiğine karar vermiştim ta ki masanın altında hayatımda göremiceğim büyüklükte bir sandöviç görene kadar. "hadi leyn" dedim kendi kendime ve bu kadınların neden buraya geldiklerini anladım "kocan aldatır seni" motivasyonu bunlarda işe yarıyordu yani bir nevi stockholm sendromu.O son oldu.

Sonra hayatıma mezoterapi girdi ve ben 40 kilo verdim Ozlem diye muhteşem bir doktorum vardı harika bir enerji yakaldık ve ben sonunda kilolarımdan kurtuldum. Annem beni üç ay sonra tanıyamaz hale gelmişti ve mutluluktan ağladı. Oscar alsaydım bu kadar sevinmezdi emin olun tam tamına 36 beden oldum.

Bu anlattıklarım sadece yarısı bunu gibi daha bir sürü olayım var ama bir yazıya sığdıramıcam belki bir gün kitap yazarım bilmiyorum.:) Fakat şu bir gerçek çok kilolu biri iki ay gibi kısa bir surede 30 kilo verdikten sonra karşıma geçip "ya az yedim spor yaptım basit yani" dediğinde şöyle diyesim geliyor " ha biz eblehiz bu kadar kısa zamanda yapılan bu kadar basit bir işlem olduğunu bilmiyoruz sen bak bakim benim gözümün içine hadi ordan beni kandıramassın ne yaptırdın kime yaptırdın kaça yaptırdın dökül" diyesim gelse de şişman psikolojisinden anladığım için "hmmm super olmuşsun" diyorum. (bu arada şişmanların bir kilo verme tekniklerini saklamak gibi bir huyları vardır ki bu ayrı bir yazı olmalı:))

Neyse ben halimden memnunum artı kadın dediğin hatun kıvamında kıvrımlı olmalı çok şükür kıvrımlarım var ve öyle sıska sinsiler gibi ortalarda dolanmıyorum ne demiş Cemil İpekçi "yemek yemeyi sevmeyen kadın sinsi" olur demiş ki hayatımda sıska sinsi örnekleri çok. Peynirle beslenen, hayatından bir yemeği tam hakkı kadar yağla yapmayan adamı da sırınç eden kendinden soğutan kadınlar var. Ayak ayak üstüne attıklarında bacakları birbirine saç örgüsü gibi saırılınca hoş olduklarını zannediyorlar fakat unutuyorlar ki yatakta ha tahta ha sen :))!! Neyse sonuç olarak herşeyin fazlası zarar. Kadın dediğin Monica Belluci kıvamında olmalı ki 2015 James Bond kızı olarak ukala İngilizlerin  o sıskaları bırakıp Monica yı secmelerinde bir sebep vardır diye düşünüyorum.
Yemek yapmak güzeldir hele sevdiklerine yemek yapmak ve yemek daha güzeldir, ama sevginin bile kararında olduğu bir hayatta yemek yemek de kararında olmalı:))

Hatun Kıvrımlı Dunya dan sevgiler:))

10 Mayıs 2015 Pazar









"Bundan cok Eminim"

Yine uyanabildim ve yine belimi sarmış bir el, sırtımı gıdıklayan bir nefes. Akşamın hoş sohbeti beni buraya nasıl getiriyor anlamıyorum. Nasıl bu kadar nefsime yenik düşüyorum, sadece sohbet edeceğimi düşünerek buraya geliyorum ve yine sabah kendimi biri belime sarılmış vaziyette yatakta buluyorum.

Halbuki annem babam beni çok muhafazakar yetiştirmiş ozellikle bu şekilde bir hayat yaşamayayım diye beni beş vakit namaz kıldıran , erkek kızların ayrı olduğu bir okula göndermişti çünkü çocuklarının dini bütün bir insan olmasını istiyorlardı. Bu tarz okullarda başarı oranı da çok yüksek olduğu için bu da çok normaldi çünkü bu okullarda ya gay olursun yada ders çalısır ve en büyük okulları kazanır sonra bir kız sana baktı mı elin ayağın birbirine dolaşır. İlk yaşıcağın tecrube de muhtemelen senin ilk aşkın olur ve sana büyük bir kazık atar. Sen de yine döner dolaşır annenin sana bulduğu uygun kızla evlenirsin çünkü mutluluk senin anneni ve babanı mutlu ettiğin sürece vardır senin mutluluğunun pek önemi yoktur.

Bu tarz evlilik yapmış arkadaşlarım da bir -iki çocuktan sonra o gençliklerinde yaşayamadıkları ilişkileri ve patlamayı evlendikten sonra yaşarlar böylece aldata koca olurlar. Belki ben karımı aldatmamak için şimdiden bu çılgınlıkları yapayim diyorum. Bu da sanırım benim savunma mekanizmam.

"Gunaydın" dedi gıdıklayan nefes. "yine dayanamadın bana göruyorsun değil  mi"

"Günaydın aşkım böyle bir güzelliğe nasıl dayanırım ya "

"Uzay sen varya işini çok iyi biliyorsun  şeytan tüyü değil şeytan bütün bildiklerini öğretmiş sana bence şöle dışardan bakınca çok silik ve ezik gibi duruyorsun normalde ben senin gibi adamlara dönüp bakmam"

Gülümsedim ve yüzüne bakarak "İlk intiba herzaman aldatıcıdır tatlım bunu kimse solemedi mi sana huysuz"

"aaa ne huysuzluğumu gördün ya nankör. Akşam o sıkıcı arkadaşlarından geldiğindeki yüz ifadeni görseydin asıl huysuzun kim olduğunu anlardın, serseri hadi hadi ben derse geç kalıyorum bir zahmet okula bırak bir de derse girmiş olursun. O zavallı kızın notlarını alıyorum diye rahatsın ama birgün gelip o da postayı koycak sana"

"Çok tatlı insanlar aslında ve Melek bana neden posta koysun ya ben ona bise yapmıyorum hatta hayatını kolaylastırıyorum Melek olmasa zaten ben o gruba girmem de napacaksın işte ev arkadaşları biraz arıza tarafları var aslında ama takılıyoruz iste ya simdilik bakalım"

"Takılma canım ne takılıyorsun ya yanlış anlama o Melek eziğini kıskanacak değilim kezban kılıklı ergen geçen gün konuşurken ters ters bakmalar falan ne oluyor ya kocasıysan bilelim yani"

"offf sabah sabah ne çene bu ya hadi canım sen giyin ben seni okula bırakayım zaten ben bu dunyaya kadınların emrini yerine getirmek için gönderildim"

Okula girince kalbim sıkışıyordu bütün bu çevre insanlar bana ait değilmiş gibi gelirdi. Ynaımda oturan taş gibi hatunu ve onunla yaşadığım her şeyi de orda bıraktım taa ki akşam yeniden kollarında olana kadar. Bölümün yoluna döndüm ve istemediğin ot dibinde bitermiş hesabı dün akşam bütün sinirini benden çıkaran Melek in arıza ev arkadaşını gördüm. Kafamda durayımmı basıp geçeyimmi derken kafasını cevirdi göz göze geldik ve tabi ki durmak zorunda kaldım.

"Günaydın  Dünya bırakiim istersen bölüme"

"Günaydın" dedi sesinden sinirler gevşemiş oh çok şükür diye içimden geçirdim. "ya valla süper olur seni bana Allah gönderdi" dedi ve arabaya biniverdi. Vay be ne rahat kız zaten bu kominist takımı böleler herkesin arabasına binerler, rahatlar kuralları yok aslında özenmiyor değilim aslında gönüllerine göre yaşıyorlar sınır yok , ayıp yok bizim cemaatçiler gibi günah yok kınama yok herkes kendinden mesul.

"Hayırdr nereye geç kaldın ?"

"Ali Koc ile toplantım var da bana bir şey danışacakmıs gel Dünyacım çözersen sen çözersin dedi bana ay alemsin derse tabiki ama sen derse pek girmiyorsun sanırsam Melek ten duydugum kadarıyla." dedi ve küstahca güldü.

"Ya Dünya sen hep böle misin yani sabah akşam öğlen insanları yılan gibi sokar mısın?" dedim ve dediğim andan itibaren pişmanlığım bir ton ağırlık gibi çöktü üzerime sanırım kahve içmemiştim ondan olmuştu bu. Döndüm baktım, kıvırcık saçının bir tutamı gözünün önüne düşmüş ve birden gözleri dolmuştu.

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?, Teşekkürler Uzay pardon ben espri yapmiştım sabah sabah sinirni bozdum tekrar teşekkürler" dedi arabadan indi camdan el kaldırdı ve bölüme yürümeye başladı.

Ya Uzay hıyarağası kıza böyle denir mi zaten birbirinizden gıcık aldınız ne diye arabana alıyon ozaman neden çünkü gerizekalıyım. Durup arkasından bakınca saçlarının lüle lüle kıvırcık olduğunu , vucut hatlarının yuvarlak ve hatun kıvrımlı olduğunu istediği kadar spor giyinsin mutlaka topuklu tercih ettiğini farkettim. Çapraz taktığı postacı çantasına bir şeyler sıkıştırırken arkaya bakıp benim hala durup ona baktığımı görünce  okadar hızlandı ki adımlarından çanta bir o yana bir bu yana çarpınıp duruyordu.İçeri girdi merdivenlerden hızla çıktı ve gözden kayboldu.

Saçındaki kıvırcıklar kadar yoğun bir enerjisi vardı o enerjiyle doğru orantılı olarak da fırtınası, yağmuru kasırgası kasıp kauvurup geçiriyordu insanı.Gözleri ela teni beyaz sarı arası bir seydi. Arızanın onde gideniydi herşeye bir kulp bulurdu, Melek bu kıza nasıl tahammül ediyordu.

Aslında benim bu insanlarla ne işim vardı,Peri ve erkek arkadaşı alemlerdi haftada bir mutlaka kavga eder olay olurdu Melek desen universitede okuyor ama iki lafı biraraya getiremeyen bir kız Dunya desen zaten kendi başına bir arıza ama evde en otorite sahibi de O idi. Ukalalık diz boyu hiçkimseye guvenerek yaklaşmıyordu bence çocukluğuna inilmesi gereken bir tipti. Öyleydi de kafama takıldı bu ukala sallamadığı bir adamın ettiği bir lafa neden gözleri dolacak kadar bir tepki vermişti. Bu arada gözleri yaşarınca yeşile kayıyormuş bunu da ilk defa bu kızda gördüm manyak ya kız göz rengi de normal olması beklenemez.

Aman ya Uzay oğlum ne dert ettin gider yarın "Özür dilerim" dersin olur biter kadınlar için bu iki kelime  "ben eşşeğim" ile eş değer ve bu onları çok mutlu eder çünkü zannederler ki hatamızı kabul ediyoruz. Şunu hep gözardı ederler özür dilediği zaman bir insan onu gerçekten hissederek kalpten sölemiyorsa " kapa çeneni" ile aynı anlamdadır. Kalbimin derinliklerinden özür dilediğim anlar çok geride kaldı.

İki gün sonra Dunya hanımın karşısına çıkıp "ozur dilerim" dicem o da hatasını anladı dicek ve bende boylece bu tatsız olaydan sıyrılacam. Karşima geçip bir sürü ukalalık etcek bütün hatunlar bu özür sırasında böledir "hatanı anladığına sevindim" havası atacak bundan eminim......


1 Mayıs 2015 Cuma



 Yumru…….

Melek genelde cok mutluydu çünkü aşık olduğu adam hemen hemen her gun bizim evdeydi o aptal arkadaşıyla beraber. Ergün ile ilgili hiçbir zaman fikrim değişmedi taa ki hayatında istediği tek şey için savaşana kadar. O zaman benim sonsuz saygımı kazanmıştı ve hala da saygı duyuyorum aslında sırf bu yüzden

Ben her zaman ki gibi sosyal hayatın içinde yuvarlanırken ufak tefek ask meşk oyunları oluyordu ama benim ozamanlar buna ayıracak vaktim yoktu çok mühim işler yapıyordum artı çok sağlam bir aşk acısı çekmiş ve bir daha mı asla modundaydım. Çok insan hiç insandır derler ya ben ozaman bunu çok farkedecek olgunlukta değildim.

Her akşam bir aksiyondan geliyordum toplantılar sosyal sorumluluk kampanyaları vs. tabi geç geldiğim için de evdeki muhteşem beşlinin muhabbetini kaçırıyordum. Evimizin yolu yokuştu bazen yer ayağımın altından kayıyor ben bir türlü varamıyorum zannederdim. Bunu bir kere daha hissetmiştim çok sonraları ama ozaman durum bambaşkaydı tabi. Neyse eve girdim baktım bizimkiler yemek masasında oturuyor deli gibi sigara içilmiş mutfak fabrika bacasının içi gibi. Sonunda bir yemek masası muhabbetini yakaladım die çok sevindim ve tabiki sıcak yemek.

“yaa ne güzel sonunda masada yakaladım sizi”

“üzgünüm Dünyacım şimdi kalkıyorduk biz de ama çayı yakaladın yemeğini ye hemen salona gel “ dedi sesinde saçma bir ukalalıkla anlam verememiştim Melek in tarzı değildi bu ama hadi hayırlısı dedim kendi kendime.

“Tatlım sigara içtik hadi sen de atıştır kop gel salona muahbbet edelim. Yağız da tuvalete düştü sanırsam çaya bekliyoruz seni Melek bir kek yapmış aklını yitirirsin.” Dedi Peri ve Yagıza seslendi hemen çıktılar mutfaktan. Dolabı açtım tabak aldım, yemeğimi koydum, çatal bıçak aldım arkamı döndüm iki iri göz gözlük camının üstünden bana bakıyor

“Ödümü kopardın ya tobe tobe” sesim çatlak bir şekilde çıkmıştı korkudan.

“Sen de dışardan ıron lady gibi gözüküyorsun ama pek tırsıkmıssın”

“Akşam akşam hakkaten hele bir açken şekerim düşük şuan almiim espri Uzay bey sen neden geçmedin salona?”

“Yemeği yalnız yemene gönlüm razı gelmedi Dunya hanım”

“ay çok naziksinz Uzay bey ama sizi muhabbetten alıkoymak istemem benim yüzümden”

Baktı suratıma güldü “sen bilirsin sanırım rahatsız ettim “ dedi gitti
Aman tip mi ne insan yok canım ne alakası var falan der diye düşündüm. Neyse acıkmıştım ve yemeğe devam ettim. Çayımı alıp içeri geçtiğimde herkes gülmekten ölüyordu. Salonumuz çok buyuktu ama az eşya olduğu için sesimiz yankılanıyordu iki koltukta Uzay ve Melek tabiki üçlüde Yagız Peri Ergun ben de tek bir koltuk vardı yanında sehpası ona oturdum. Sanki hayat bana taa orda nerde durmam gerektiğini göstermişti şimdi dönüp bakınca daha net görebiliyorum.

“Konu ne hayırdır?”

“Ya Melek in potları tabiki ne olabilir”

“Ya Peri beni rezil et tamam mı” dedi mahcup Meleğimiz

“Kime rezil olcan tatlım aşk olsun yabancı mı var hergün gördüğümüz insanlar” dedim neden böle bir çıkış yaptım hala anlamış değilim.Çayımdan bir yudum alırken ortamın biraz gerildiğini farketmiştim.

“Dunya cım sen yorgun musun bugun tatsız geldin hayırdır?” Peri hemen anladı

“Ne alakası var ya muhabbetinizi bozdum sanırsam neyse ben bir çay koyiiim kendime isteye?” dedim ama yürüdüm çıktım.

Öğrenci evimizin en sevdiğim yeri mutfağıydı birincisi hep orada bir aradaydık seviyordum beraber olmayı salona geçince sanki herkes kendi dünyasına gidiyormuş gibi hissederdim. İkincisi bulaşık yıkarken sokağı seyrebilirdim . Pencerenin yanına bir sandalye çektim çayımı aldım ve sigarami yaktım dışarı bakarken

“Müsaade var mı ? bak bu sefer korkutmayayım dedim.” Uzay bey yine gözlüklerinin üzerinden bakarak.

“tabi canım ben de sigara içiyordum” Çayını koydu sigarasını yaktı ve

“Anlat bakalım Dunya hanım neyin var  ne oldu?”

“Hiç bir şey yorgunum azcık”

“yorgunluk asabiyet yapıyor sanırsam”

“Uzaycım asabiyetim rahatsız ettiyse bak içeride muhabbetin dibine vurulmuş vaziyette katıl canım onlara”

Sigarasından bir nefes çekti “gıcığın tekisin iki tokat atsaydın keşke tam olurdu aslında ne kadar ağır konuşuyorsun sen ya hiç ortan yok mu senin?”

“Kardeşin var mı?” diye alakasız bir soru sordum
“var”

“kaç tane?” dedim yüzüne aptal aptal bakarak

“üç”

“ne güzel”

“ne acıdan baktığına bağlı Dunya hanım kalabalık ailede bazen arada kaynayan sen olursun. Hayatını sen seçemezsin okulunu işini eşini hep birileri seçer sen uyarsın” deyiverdi.


Haklıydı hayatında hiç bir şeyi kendi isteğiyle seçmemişti ama her şeyi oldu iyi bir işi, iyi bir eşi , güzel çocukları güzle bir evi  hayatta istediği her şey onundu . Tek bir şey hariç ama zaten ona sahip olmak için ter dökmesi lazımdı gerek yoktu hepsi aynı sonuca çıkıyordu. Tam on sene sonra bunun aynı olmadığını anladığında son nefesini verene kadar boğazından yutkunarak sürekli aşağıya itilmiş bir yumru ile yaşamak zorunda kalacaktı. Bu yumru bazen sessizlik olarak kendini gösterecekti bazen de  yastığı ıslatamayan ama yüreğini boğacak bir damla gözyaşı olarak.