23 Temmuz 2015 Perşembe





Hayattaki en önemli iki kelime

On sene sonra karşımda duruyordu saçları dökülmüş, göbeklenmiş, eskiden gözlerinin içi gülen adam yoktu karşımda.
“Hoş geldin”
“Hoşbuduk”
Kapıdan içeri girdi on sene önce öğrenci evimize gizli gizli girer gibi fark ettim tedirginliğini
“rahat ol bu şehirde giren çıkana bakmıyorlar hatta çoğu insan benim burda yaşadığımdan bile habersiz artı görseler bile sormaya cesaret edemezler eskidendi o”
“ne bilim eskiden kalma bir alışkanlık sanırım”
Geçti oturdu salonumun en sevdiğim köşesine her zaman orda hayal etmiştim O nu zaten. On sene boyunca eğer bir gün gelirse nereye otururdu, evimi beğenir miydi, kahve içer miydi eskisi gibi az şekerli ya da sigara, hep bunları merak etmiştim.
“evin çok güzelmiş sen bayağı ev kurmuşsun ben hiç böyle hayal etmemiştim aslında ama her zaman ki gibi çok zevkli döşemişsin”
Sadece O’nun anlayabileceği bir gülücük attım iltifatına karşılık olarak. 
“Sağol biliyorsun evin sıcak olması önemli; bir evi ev yapan yırtılmış koltuk kılıfı, eskimiş yemek masası ve kullanılmış halıların eve kattığı yaşanmışlık havası yeni eşyalar eve alışana kadar öle cillop gibi ortada durması beni hala mobilyacıdaymış gibi hissettirir. Onun antikacıların ayrı bir severim bilirsin”
“Bilirim bilmem mi çukurcumayı az arşınlamadık sayende her bir kahve fincanına tek tek inceleyip okşamanı hayranlıkla seyrederdim”
Tam bu sırada salonu süzerken evin her köşesinde bir anı vardı kanepenin yanında bana doğum günümde aldıkları kocaman eski bir sandık duruyordu Allahtan içini açmadı yoksa bütün on yılın arşivi çıkacaktı gereksiz yere. Büfe aynasının önünde bana Öğretmenler gününde aldığı el yapımı ahşap  mücevher  kutusu vardı , kitaplığımda Oğuz Atay Tutunamayanlar ve Nietche nin gözyaşları ve bana giderken verdiği Zara nın nostalji albümü (daha doğrusu kaset).
“Etrafa bakıyorum da…”    evet yakalandık dedim içimden!
“hep eski eşyaları almışsın evine antika tarzı”
“hmmm evet severim bilirsin eskiyi”
“ her şeyin eskisi makbul öyle mi?”
“ öyleydi bir zamanlar ama şimdi bir zamanlar senin de dediğin gibi arkaya bakmamak lazım” öldürücü ilk darbemi indirdim.
“ Eyvallaaaaaah” dedi pişman ve ben bunları çoktan hak ettim der gibi.


“Nasıl dokundun?”  dedim birden sanki tek atımlık bir hakkım vardı ve ben zamanımı iyi kullanıp kafamdaki soruları cevaplamalıydım ole bir telaşla sordum
Gözlüklerini çıkardı sinirlendiğinde hep gözlüklerini çıkarırdı o huyu bile değişmemişti. Başını dayadı eline ve derin bir nefes alıp.
“bunları konuşmasak!”
“Aklım almıyor biliyor musun O nun yaklaşmasına bile tahammül edemeyip,  benim yanıma kaçarken, bunu da açık açık belli ederken, hal böyleyken nasıl nasıl onunla aynı yatağı paylaştın?  O nu nasıl öptün?  Benim kokumu içine çektiğin gibi onun da kokusunu çektin mi?  Gözlerinin içine bakıp nasıl evet dedin, hadi evet dedin bunun doğru olduğuna nasıl inanarak yaşadın? Butun bunları merak ederek ve mutlaka mantıklı bir açıklaması vardır diyerek yaşadım ve şimdi bu açıklamayı duymak istiyorum!”
“Her seyden  önce sen benden nasıl vazgeçtin?  Beni nasıl bıraktın ses seda kesildi nasıl beni  yalnız bıraktın başka bir hayata gidiyordun ve o hayatta benim yerim yoktu sanki  oyle davranıyordun”
“sen de en yakın limana yanaştın bravo !”
“ Ailen senin için muhteşem izdivaçlar planlarken beni düşünmüyordun heralde!”
“Sen  Melek ile ateşli geceler yaşarken beni düşünüyor muydun?!  Mesela ilk öpüşmenizde kulağına fısıldadığın sözleri söylememi ister misin? Uzattığın sene beraber ders çalışırken senin nasıl ondan özür dilediğini yaptıklarından pişman olduğunu gerçek sevgiden nasıl bahsettiğini  ayrıntılı bir şekilde anlatmamı ister misin ya da yumuşak donunuslarınla nasıl onu tahrik ettiğini anlatayımmı  çünkü sen bu konuşmayı yapıp evden çıktıktan on saniye sonra Melek hepsini mutluluğunu paylaşmak adına bana anlattı  tabi ki !!!!”
Yüzünde donmuş bir ifade vardı ayrıntılar bu şekilde olmasa dahi ortaya çıktıkça ikimiz de ne salak olduğumuzu düşünüyorduk.  Sonuç olarak yeni bir şeye başlıyorduk ama ikimiz de neye başladığımızı bilmiyorduk bu kadar şeyden sonra birbirimizi görmememiz mümkün değildi O da ben de bunu gayet net biliyorduk.
Nasıl olmuştu da biz birbirimizi bırakmıştık  bilerek isteyerek kızarak gurur yaparak ama konuşmadan hesap sormadan nasıl bu hale gelmiştik ikimiz de anlamıyorduk.
2002/bir Şubat sabahı
Karlı bir sabahtı kızlar okula gitmişti  ben evde tek başıma kalacaktım ama kar da çok güzel gözüküyordu. Telefonum çaldı Uzay
“Neden gelmedin okula muhteşem bir manzara var senin de olman lazım”
“ya üşendim biliyorsun bizim ev çok yokuş ve dolmuşlar çıkamıyor ben de inemiyorum falan”
“hmmm peki sen bilirsin ama sensiz olmuyor soliiim hem kafama kar topu atma zevkini kaçırıyorsun haberin olsun”
Güldüm , kızlar dahil bir onun aklına gelmiştim dumanı tüten çayımı aldım yanında petibör bisküvimle camın kenarına oturdum. Uzay aslında ozunde çok düşünceli bir  çocuktu ama maalesef konuşmayı beceremiyordu.  Ben onu anlıyordum sanki kafasını okuyordum tabi o da benim ilginç bir telepatik bir bağ vardı aramızda. Aradan tam bir saat geçti kapı çaldı açtım karşımda Uzay hertarafı kar. Pat diye karı üstüme attı.
“ya Allah kahretmesin naaaptın ya deli misin sen bu ne ya off!”
“aslında cok deli değilim hatta gereğnden fazla ciddiyimdir ama sen bana atamıosan ben sana atiim dedim”
“saol geç içeri geç ya of üzerimi değiştiriiim bari bekle !”
“oooo Çaylarrrr içilmiş bana da veririmisin bir çay”
Az yede kendine bir hizmetçi tut dedim içimden ve aynı anda “ ben de cok oluyorum dimi” dedi. Hiç ses çıkarmadım.
Çaylarımızı ve bisküvilerimizi camın kenarındaki içine gömülebildiğimiz koltuklarda içreken hayattan, aşktan, okuldan işten aileden sohbet ettik tam 5 saat aralıksız konuştuk. Konuştukça içimiz tertemiz oluyordu sanki, ruhumuza bir nev-i hamamda kese atıyorduk.  Tam bu konuşmanın en alevli yerinde kızlar ve Yağız geldi.
“aaaa Uzay senin ne işin var burda biz de seni aradık bulamayınca eve gitti yada babası çağırdı zannettik” dedi Peri.
Melek in yuzu siyaha kesti birden ben anladım ama konduramadım, Uzay da Melek e baktı ama sonra cok ilginç bir cesaretle
“Dünya ya kar atmadan bugünü bitiremezdim bir sıfır öndeyim  artı şu çay ve bizküvi kombinasyonuna hayır demem çünkü Dünya bana hazırladı”
Uzay bu kadar şey söylerken Melek in yüzü daha beter siyah oluyordu sonunda
“Allaaaaah Dünya bir bisküvi yapar kıymete biner bizim yaptığımız poaca börekler hiç yani”
“aaa yok canım onun yeri ayrı bisküvi ve çay benim çocukluğuma ait bir tad ondan diorum”
“hmmm Dunyacım Uzay a taş kaynatsan ellerine sağlık dicek hay maşallah aranızdan su sızmaz olmuş” sürekli bu iğnelemelerle dolu bir akşam geçirdim. Benim de huyum kurusun birşeye taktım mi üzerine giderim o akşam Melek in saçma kıskanması yüzünden (tabi ben ozaman ole düşünüyordum)  ben de savaş alanımı belirleyip karşı atağa geçtim bir seviye ileri gidip Uzay ile partner olduk birbirimize partnırım diye hitap ediyorduk artık ve Melek sanırım acillik duruma gelmişti. Çünkü onun 8 ayda bulamadığı samimiyeti ben iki ayda elde etmiştim.
Yagız ve Uzay gittiler ben ortalığı toplamaya kalktım Peri salona girdi beni Melek in huysuzluğu konusunda uyardı ama benim cok umrumda değildi cunku ortada yanlış bise yoktu bu tamamen Melekin husnu kuruntusuydu.
Mutfaga girdim bizimki sinirini atamamış bir sigara yaktım ben sigara yaktığımda genelde hemen kaçar giderdi kokmasın diye. Bu sefer dumanın içinde durdu.
“bir kahve mi içsek kızlar?”
“bugun de Dunya hanımın hamaratlığı içeceklerden yana içelim bakalım”
“amanda kimin arkadaşı sinirlenmiş bugun kızım benden mi kıskandın Uzayı ya sen de varya alemsin ha kuşum rahat ol sen manyak mısın ya “ diye ortalığı sakinleştirmeye çalışırken  Melek bunu yanlış anladı ve ben özür diliyorum zannetti ve o ana kadar kapasitesini cok zorlayan daha once hic bole beylik laflar etmediği için alışık olmadığımız Melek aşktan ne istediğini bilen hırslı bir kadın olmuştu karşıma oturdu gözlerime baktı
“Bak Dunya  şu hayatta çok şey görmedim belki çok kucuk bir çevrenin kızı olarak geldim safım ama aptal değilim ben. Su hayatta “seni seviyorum” dan daha önemli bir cümle ne biliyor musun “seni bırakmam” ben Uzay ı asla bırakmıcam belki ilk baslarda bu ona ters gelecek ama o da bir gun benim sevgimle sarmalanmayı sevecek , o gun geldiğinde ruhlarımızın da uyumlu olduğunu anlıcak. Ben onu bırakmıcam her zaman iyi gününde kotu gününde her zaman yanında olacagım, gerekirse yaralarını sarcam ve ben sabrettikten sonra biliyorum ki o da beni sevecek isticek mutlu buyuk bir aile olacağız” dedi . Bunlar cok buyuk laflardı ve bana söylemişti bunları. Sigaramı söndürdüm , kollarımı masaya dayayıp Melek e doğru hafif eğildim neden böyle bir şey soledim ozaman ben de bilmiyorum ama söyledim işte bilmiyorum
“Melekcim  senin rahatsızlığını anlıyorum ama çok fazla düşünüp kendini yoruyorsun ben ise tam tersini düşünürüm seni seviyorum olmadan seni bırakmam olmaz olamaz kendini kandırırsın ve ben hep fiziksel aldatma ve aldanma acı verir ama bir adam sana bakarken başka birini düşünüyorsa istediği kadar seni bırakmasın sen daha çok acı çekersin tabi bu sadece benim düşüncem”
Bana ozaman anlamadığım fakat şuan tam olarak anladığım acıyan gözlerle bana baktı ben de ona bir gülüş attım o olayı kapattım daha doğrusu ben kapatığımı zannettim.  Meğer Melek ne kadar verici ne kadar hedefe odaklı ne kadar aşıkmış çünkü ancak aşık bir kadın bu kadar ister birini. Bu anlamda ona hep saygı duydum.  Kendime ise kızdım neden bu kadar gururlu neden bu kadar inat davrandım diye.
Ben o andan itibaren O nun için tehlike arz ediyordum çünkü karşısında frekansların tuttuğu bir çift görüyordu. Aralarına giremiyordu çünkü ne dediklerini anlamıyordu ve bu çok sinirini bozuyordu. İlk zamanlar bunu açık ve net bir şekilde belli ediyordu ben hiç oralı olmuyordum çünkü geçecek diyordum anlıcak bizim muhabbet için biraraya geldiğimizi Allahtan Peri de benim gibi düşünüyordu aradaki dengeyi sağlıyordu. Hoş şimdilerde keşke dengeyi sağlamasaydı keşke herşey patlak verseydi ne olacaksa o zaman olsaydı.
Melek bir hafta sonu ailesine ziyaretine gitti ve dönüşünde bambaşka bir kız olarak gitti tamamen pozitif neşeli ve grubun enerjisini düşürmeyen biri olmuştu ilk olarak ben sonra diğerleri buna çok sevinmiştik.

Örümcek ağını kurar ve orda beklemez geri çekilir bir iki tane kelebek  gelir yapışır mı diye. Ag ilk başlarda gözükmez günün rengindedir hiçbirşey yoktur görünürde kelebek bir tur atar , iki tur atar üç tur atar tam emin olamaz onun güvenini kazanması gerekir ama işte kelebek bu ya delidr uçar umrunda değildir bir şey çünkü zaten kısadır ömrü en iyi şekilde yaşamak ister.  Ağın altındaki çiçekleri görür aşık olur ama huzursuz olduğu da bir şeyler vardır bir türlü gitmez. Sonunda bir gün karar verir çiçekleri gidecektir onlara konacaktır aşık olup ölene kadar onların etrafında uçacaktır. Kanatlarını çırpmaya başlar evet artık ömrünün sonuna kadar aşık olduğu çiçeklerin yanında uçacaktır. Tam yaklaşmışken o kelebeğe aşık olan örümceğin ağına takılır can çekişir örümcek anlamaz, istemiyordur orda olmak ama oraya takılmıştr bir kere kendi kararıdır ordan geçmek. Örümcek “seni bırakmam” der madem beni seçtin madem sen benden geçtin seni bırakmam göreceksin seni dünyanın en mutlu kelebeği yapcam.  Örümceğin fedakarlığından dolayı kelebeğin ömrü uzar ama ruhu çoktan ölmüştür kelebeğin.

3 Temmuz 2015 Cuma




14 Nisan
Elektrik Elektronik  kafede ben Melek ve Uzay sınıf arkadaşlarından kendilerinin uygun bulduğu bir zat ile tanıştıracaklardı. Eeee tabi grupta bir ben kalmıştım tek ve bu grup üyeleri tarafından çok sinir bozucu bulundu ve oy çokluğuyla benim baş göz edilmem kararına bağlandı

“ya gerçekten çok komiksiniz ve hakikaten siz benim bu çocukla olabileceğimi düşündünüz yani!”

Ukala Uzay “ben dedim Dünya nın tarzı bu değil …..Dünya daha ... nasıl anlatsam daha böle kodumu oturtan erkeklerden hoşlanır bence kendisi savaşçı bir ruh olduğundan dedim ama dinletemedim”

Sinir bozucu bir gülümsemeden sonra Melek “bana bak huysuzluk yapma çocuk bölüm biricisi efendi muhtemelen okuldan sonra da Amerika’ya gidecek al işte mis gibi kariyerli gözü işten başkasını görmeyen biri” hakkaten de Melek in çocuk için çizdiği kariyer planı tuttu sonra ama bir eksikle;  ben yoktum hayatında …

“Ha beni de görmesin gözü yani öyle mi Melek” dedim. Çocuk gerçekten çok efendiydi bakışları çok sıcaktı içten gülüyordu. Hoş bir ilişki olabilirdi aslında yine ben gözlem moduna geçtim. Uzun bir suratı vardı sacları ortadan ayrılmış kulak hizasında uzun dalgalı gözleri küçüktü. Konuşurken ellerini çok hareket ettirmiyordu ki bu heyecansız bir tip olduğunu gösterirdi. Tam ben bunları inceleyip kendimce varsayımlara varırken iki göz de beni inceliyordu, onun bana baktığını görünce ben de gözümü dikip baktım sanki bir yarış yapıyorduk ilk kim çekecek yarışı. Tabi ki o çekti J

Çocuk  izin istedi ve derse gitti e tabi çocuk bolum birincisi idi kızlara ayıracağı zamanı ayarlamalıydı muhtemelen günlük planını ona gore yapmıştı. Biz de kalktık arabaya gittik ve öne 

Melek oturdu erkek arkadaşının arabasına kurulur gibi bir havayla ve beklenen soru hemen geldi sabırsız Melek ten

“eeee ne diorsun hoş çocuk dimi, itiraf et şimdi çocuk efendi geleceği parlak daha ne istiyorsun Dünya!”

Melek için özel ve genel kavramı kalmamıştı her şeyi Uzay in yanında konuşabiliyordu çünkü artık O bizden biriydi Peri ve Yağız da benimsemişlerdi. Fakat durum benim için hala farklıydı ben bu çocuğun yanında rahat olamıyordum ve en önemlisi güvenemiyordum.

“Tamam Melek ben bir düşüneyim” asla bu işi aklımdan bile geçirmeyeceğimi bir ben bir de  Uzay biliyordu; dikiz aynasından bana baktı sırıttı ve gaza bastı.

Eve geldik Melek benim inmemi bekledi doğal olarak yalnız vedalaşmak istedi. Ben de teşekkürümü ettim indim ve hızlı hızlı apartmana doğru yürüdüm içeri girdim boşuna aşk böceklerini beklemedim çıktım. Peri evdeydi ve şaşırtıcı bir biçimde yemek yapıyordu.

 O zamanlar internet ve bilgisayar hayatımıza yeni girmişti ve evde bir tek benim odamda bilgisayar vardı e o bilgisayara gerekli olan telefon hattını ne gariptir ki Uzay şirketten getirdiği elamanlar yapmıştı ve bir kere daha evimizin takdirini kazanmıştı. Tam ben oturup o zamanlar ünlü chat sitelerinden birinde çene çalıp kafamı dağıtacakken (o zamanlar amele kaynamıyordu bu siteler ya da bana denk gelmedi)   Melek  kapıyı hızla çarparak eve girdi mutfakta dalgalanmalı bir ses tonuyla Peri ye bir şeyler anlatıyordu anladım bir bokluk vardı ve Uzay la ilgiliydi; ukala bir şekilde “hah işte ben sana dedim ne pot kırdı Uzay efendi söyle hadi” dicektim ki

“hayırdr ?” dedim suratıma bile bakmadı Peri ye olanları anlatmaya devam etti.
“hosgeldin meleğim noldu kuzum nerde Uzay?” diyerek yumuşak girmeye karar verdim.

“Gelmeyecekmiş bu akşam çünkü O nun için çok önemli bir insanla randevusu varmış!” Aha dedim içimden işte ben demiştim bu çocuğa hiç güveniyorum diye vay şerefsiz vay arkadaşıma bunu da yaptı adi tabi Melek de benim “ben demiştim” pozlarıma dayanamayacağı için Peri ye anlatıyor.

“hayatım ee ne olmuş bilmiyoruz ki kadın mı erke mi hayret bişe” dedi Peri .
“Biliyoruz aslında kadınmış!!!” deyip ağlamaya başladı
“E yuh Melek sordum deme bana kızım butun kozları verseydin adamın eline iyiki yanında ağlamadın salya sümük” 
Peri  kes çeneni der gibi baktı bana tam bu sırada ev  telefonumuz  çaldı içeri girdim baktım bilmediğim bir numara
“alo”
Telaşlı bir ses tonuyla bana çaktırmadan konuşmamı söyleyen Uzay dı  anlam veremdim ilk başta neden böyle gizem yarattığını ama çok zorda olmasa sanırım böyle gizli gizli konusacağı en son kişi bendim.

“selam ben Uzay çaktırma bak şimdi seni sizin sokağın başında bekliyorum çok önemli bişe konuşcam seninle yalnız evdekilere çaktırma zaten Melek i ekmek zor oldu ha bu arada gelir misin die sormuyorum çünkü çok önemli gelmen lazım”

Birden ter bastı kafamda senaryolar donuyordu ben kızlara söylemeden hiçbir şey yapmamıştım ki o zamana kadar nasıl yapcam ne yapcam derken.
“tamam geliyorum” dedim hazırlandım odadan çıktım mutfakta ağlaşan Melek in nereye gittiğim umurunda değildi ama Peri cin gibiydi onu dışarı çağırıp böle böle Uzayın beni çağırdığını önemli bir şey söyleyeceğini söyledim belki de sürpriz yapacaktı bilmiyordum. Peri çok heyecanlandı belki de öyle olacaktı
“tamam sen git ben idare ederim” dedi.

Aşağıya indim gri Toyota Corolla köşede bekliyordu, hayatımın bundan sonrasındaki döneminde gri Toyota Corolla ları görünce gözlerimde oluşan sağanak yağışı kaç yaşına gelirsem geleyim durduramayacağımı bilmeden,  arabaya doğru yürüdüm farları açtı sonra kapı açıldı bindim arabaya gaza bastı ve uzaklaştık.

Acaba o arabaya hiç binmeseydim hayır ben gelemem yarın okulda konuşuruz ya da ne konuşmak istiyorsan gel burada konuşalım deseydim acaba ne olurdu ama öyle yapmadım o arabaya o gün bindim. Önümdeki hayal kırıklıklarımdan, aldanmışlıklarımdan, yarım kalmışlıklardan bi haber bir bicimde önemsiz bir buluşmaya gider gibi bindim o gün o arabaya.

“selam”
“Aleyküm selam” dedi sesi gayet ciddiydi

“Hayırdır ?”

“Hayır mı hıh!” Sesi gerçekten çok farklıydı anlamıyordum. “Kusura bakma Dunya seni bu işe karıştırmak istemezdim ama mecburum birinden akıl almak zorundayım ve sen dengeli bir insansın senden bir şey rica edeceğim bunu benim için yapacaksın sen de”
Sesi çok sinirliydi gerçekten gerilmişe ve aynı zamanda da anlam veremediğim durumlar söz konusuydu, benden bir şey istemesi ilginçti bir yandan şüpheleniyordum bir yandan da merak ediyordum.

“Rica kelimesi ile emir kipini bir arada kullanman yaman bir çelişki neyse. Bir şey söyleyebilir miyim ilk olarak sen benim arkadaşıma bir sürpriz falan yapmıcaksın anladığım kadarıyla ve suan Melek ne kadar uzgun onu da biliyorsun ve tabiki buyuk bir ihtimalle de Melek e söylediğin gibi bir randevun yok, dimi?”

“Yok ve hayır ben bir sürpriz falan hazırlamıyorum ne sürprizi ya neyden bahsediyorsun sen?”

“ne bilim hani sizin bu durumunuz senin Melek e açılma durumun teklif meklif  vs işler için benden mi rica edeceksin diye düşündük”

“hmmmm maalesef ah ah ne senaryo arkadaş ya şimdi Melek in neden böyle davrandığını anlıyorum hepiniz potansiyel senaristlersiniz”

“eee Uzay anlat bakalım neymiş derdin” 
Bu soruyu bir kere daha sormuştum ama ozaman cevabını net olarak biliyordum kendimi hazırlamıştım nasıl bir tepki vereceğimi düşünmüştüm hatta o zaman yanımda Peri de vardı masanın altından elimi sıkı sıkı tutuyordu. Ne acıdır ki  Melek de yanımızdaydı ve  gözümün içine içine bakıyordu, kelimeler ağzından döküldüğünde ben ise o kelimeleri duymuyordum karşımdaki tabloya bakıyordum.

“Dunyacım anladığım kadarıyla Melek yanlış hislere kapılmış ve benden başka türlü davranmamı bekliyor ama ben ona karşı bir şey hissedemiyorum ve bu da olayı daha da zorlaştırıyor şimdi ben hiç bilmiyormuş anlamıyormuş rolü yapmaktan çok yoruldum senden ricam Peri ye de söyle ben sizin dostluğunuzu kaybetmek istemiyorum gerçekten çok güzel vakit geçiriyorum inanın ailem kadar yakınsınız bana  ve ben hayatımda ilk defa böyle bir ortama giriyorum. Bundan dolayı Melek e bir lisan-ı münasiple bizden bir şey olmayacağını anlatırsanız benim ona hislerimin kız kardeşten farksız olduğunu söyleyin. Yarın öbür gün başka biriyle bir yerde görürse O üzülecek O nu düşünüyorum ben”

Konuşurken gerçekten içten olduğunu hissedebiliyordum, gözlerimin içine bakarak konuşuyordu, önümüzde ışıkları yeni yanan şehre bakmıyordu şuan önemli olan şey sahip olduğu şeyi kaybetmemesiydi. Samimiyetine inanmıştım ama üzülen benim arkadaşım üzen de daha dün tanıdığım bir adamdı tabi ki ben Melek için ordaydım ve tarafsız olmam düşünülemezdi!

“bi saniye şimdi sen benden Melek e bu çocuk senden hoşlanmıyor bırak bu sevdayı mı dememi istiyorsun? Bak Uzay sen şuan benimle konuşuyorsun yani Melek in arkadaşıyla sence ben kimin tarafından bakacağım tabi ki Melek in. Madem sen bu kızdan hoşlanmıyordun bu kızla günlerce gezip tozup yemeklere götürüp vakit geçirmeyecektin, uzun uzun akşam muhabbetlerini yapmayacaktın, ilerisi için planlarını sorup kızı umutlandırmayacaktın, hadi umutlandırdın bütün bu saydıklarımı yaptın o zaman da Uzaycım yürekli olup bana şu söylediklerini Melek in suratına söyleyecektin. Nasıl bir kafa bu ya hem işin eğlencesini yaşa sonra işin zor kısmında mesuliyeti başkasına at kurtul oh ne ala”

“Korkak diosun yani!” 

“Resimli sözlük anlatımı olabilirsin bence !”

Üzüntüsünü bu kadar net yüz çizgileriyle belli eden başka bir insan görmemiştim o zamana kadar. Dudağını ısırıyordu, o zamanların kamyoncu sigarasını çıkardı içmeye başladı, sigarasından bir nefes alırken duman sadece ciğerine gitmiyordu gözlerine de iniyordu sanki.   Susmuştu alın çizgisi gözümün önünde derinleşiyordu sanki. Boncuk gibi olan kahverengi gözleri siyaha dönüyordu, bu kadar sert söylememeliydim sanki pişman olmuş muydum o anda bilmiyorum. İnsan birçok insanı üzer ben de üzmüşümdür o zamana kadar ama üzdükten sonra yarattığım etkiyi ilk defa gözümle görebiliyordum ve ben de üzüldüm.

“peki ben söyleyeceğim az acılı olmasını istemiştim ama madem öle diyorsun O nun da canı yansın bu da ona büyük bir tecrübe olur haklısın her zamanki gibi”

“her zamanki gibi derken?”

“Akıllısın Dünya her zaman doğru tahliller yapıyorsun bakıyorum da huysuzsun ama akıllısın”

“Keşke bu kadar akıllı olmasaydım fazla bilmek iyi değil biliyorsun arıza yapıyorum arada”

“Bilmez miyim ama kaç gündür Olric le konuşur gibi konuşuyorum bu olay nasıl buraya geldi anlamadım gerçekten ben hayatımda ilk defa bir kız arkadaşım olsun istedim rahat rahat kadınlardan konuşabileceğim ama olmadı”

“ Olric mi!? senin gibi namazında niyazında bir adam Oguz Atay okuyor deme bana şimdi düşüp bayılırım”

Gözlerimin içine baktı yarım sırıtma hali belirdi yüzünde, sempatik gelmişti birden. Hava dağılmıştı, Melek ile konuşması gereken kişinin kendisi olduğunu kabul etti ve yarın kendisi konuşup bu olaya son noktayı koyacaktı. Biraz bu konuyu konuştuktan sonra başka şeyler konuşmaya başladık sanki buluşma amacımız Melek değildi de bizim birbirimizi tanıma seansımız başlamıştı.

Ailesinin ne kadar tutucu olduğundan ve ortanca çocuk olmanın verdiği ailede yer bulamamasından ve bir gün gelip geleneksel yolla bir evlilik yapacağından bahsetti. İçimden üzülüyordum ama asıl üzülmesi gereken kişinin ben olduğunu bilmeden. Karşımda çok farklı bir aileden çıkmış, kapalı bir çevrede büyümüş fakat içinde bir protest barındıran Oguz Atay okuyan Nietzsche nin gözyaşlarını okumuş, komünist gençliğe içten içe hayranlık duyan bir Uzay vardı karşımda ve ben bu karmakarışık insanı  izlerken  buldum kendimi
“Hayaloglu dinler misin ?”
“yoo yani bilirim ama cok dinlemem”
“en sevdiğim sarkısı “biz üçkişiydik”  nedense ayrı bir yeri var bende”
O an hayatımda hiç o adamı dinlemediğim için nasıl da utanmıştım güya ben aktivisttim beyimiz de tutucu kesimdendi.

“en kısa zamanda dinlicem şaşırdım biliyor musun genelde arabana ne zaman binsek ilahi müzikleri çalardı ve ben de bu tarz göstermelik hareketler i çok yapmacık bulmuşumdur”

“beni rahatlatıyor sabah okula giderken opera dinlemek gibi bir şey  senin bu ukalaca bakış açını da ben çok yapmacık buluyorum. Neden insanın maneviyatını bir yerden bir şekilde doyurması seni ve senin gibileri rahatsız ediyor ben anlamıyorum. İki  yüzlüsünüz özgürlük dersiniz ama başörtülü birini görünce tu kaka yaparsınız”

“….sınız derken nerden nereye geldin ya hayret bir şey. Ne alakası var ya !”


Gözlüğünün üzerinden bana baktı saat gece yarısını geçmişti ve O da ben de biliyorduk ki gitmek zorundaydık ve bu sohbetimizin sonu değildi bizim sohbetlerimiz daha çok olacaktı. Şimdi sıra evdeki durumları halletmekti nasıl olacaktı bilmiyorum ama konuşmalarından anladığım kadarıyla ne kadar benden gıcık alsa da güveniyordu bana. Ben de garip bir şekilde onunla konuşurken yıllardır içimde tuttuğum bir sandığın kilidini elime almış açsam mı açmasam mı diye düşünmeye başlamıştım.  Sesi yumuşak, ciddi ve insana garip bir güven veren bu adam  göründüğü kişi değildi. 

Dindar bir insandı ama dini saçma sapan ego tatminlerine bağlı yaşamıyordu vicdan oluşturuyordu onun dinini şekilsel değildi. Ailesine bağlıydı ama bir o kadar da uzak çünkü babası dört çocuğun içinde ihmal etmişti ve bundan bir kere bile şikâyet etmemişti. Âşık olmuştu çok fena gençken lisedeyken ama kızın annesi babası kızı başka bir adamla evlendirmişlerdi o andan itibaren susmuştu çok konuşmuyordu. Kimseye sitem etmiyordu, kimseyi de kırmak istemiyordu. Zaten hayatında bir tek kişiyi paramparça etti  ve bunu öğrendiğinde ………….
“İyi akşamlar çok teşekkürler beni kırmayıp geldiğin için ama seninle sohbet etmek çok güzelmiş senin de anlatacak bir şeylerin olduğunda ara beni bakma bugun çok konuştum ama ben aslında dinlerim genel olarak”

“rica ederim bak Uzay arkadaşımı üzme bir an önce sorumluluğunu al ve konuş hasarı biz tamir edebilelim anladın dimi?”

Derin bir nefes aldıktan sonra “tamam söz” dedi  “bişe sölicem Tutunamayanlarda bir bölüm var 14 nisanda doğanlarla ilgili biliyor musun ?”

“hayır maalesef cok utanç verici ama bitirmeye yüreğim yetmedi o kitabı neden bu tarih bu kadar önemli ?”

“14 Nisan benim doğum günüm de ondan”  dedi gülümsedi ve ayrıldık.
14 Nisan doğum günüydü benden beş gün sonra doğmuştu ikimiz de bahar çocuğuyduk ve koç burcuyduk. 

Bazı tarihler vardır insanın aklında, o tarihler için akıllı telefon alarmlarına ihtiyaç olmaz, o gun geldiğinde vücudunda beyninde çalar o alarmlar. Kanın akmaz olur o gün, gözün görmez olur, dilin konuşur ama beyinle bağlantısı kopmuştur ne dediğini bilmezsin, bir an önce bitsin istersin o günün o gecenin. Nedense kafama kaydettim bu tarihi ama 14 Nisan tarihinde sadece doğum günü kutlanmadı tabi ki. Katil bıçağı kurbanına sadece saplamakla kalmayıp bir de kendi etrafında çevirir sonra çıkartırmış ki sapladığı yerde verdiği tahribatın iyileşebilme ihtimali kalmasın ki ölümü kesin olsun. Ama kurban eğer o bıçağı katilin çıkarmasına izin vermez de orda tutarsa bir müddet daha yaşayabilirmiş. İste siz ve ben  o süreçteyiz şimdi ……………….